Likya Yolu'nda bir Yörük Obası ve Mitlerin Kenti ; OLYMPOS
Merhabalar, bu yazı Likya Yolu serimin ikinci yazısı. İlk bölümü okumayanlar için küçük bir özet geçebilirim; İlk bölümde Antalya ve Çıralı’da yaptıklarımızı anlatmıştım. Üçüncü gün Çıralı’dan yola çıkıp, Likya yoluna Çıralı-Olimpos etabıyla başlamıştık. (Yeri gelmişken belirteyim, Likya Yolu’nun başlangıç noktası burası değil, Göynük’tür.) Bu bölümde; Olimpos’u sonraki bölümdeyseAdrasan (Musa Dağı)’da nerelere kamp attığımı ,neler gördüğümü anlatacağım. Ayrıca Likya Yolu’nda yürüdüğüm en uzun ve zorlu etap olduğu için Musa Dağı’nı anlatırken Likya Yolu hakkında bilgilere de yer vereceğim.
3.Gün; OLYMPOS
Çıralı ve Olimpos birbirine yakın iki sahil. Aralarında ulaşımı yürüyerek ya da otoban üzerinden aracınızla sağlayabilirsiniz. Biz Likya Yolu (Çıralı- Olimpos) girişine kadar otostopla geldik, ağaçlık ve gölge olan yoldan Olimpos sahiline ulaştık. Resimde mavi işaretli yerleri yürüdük, kırmızı kısım Çıralı çarşısına kadar arabayla gittiğimiz 1 -2 km.
Kuru bir dere yatağı boyunca yürüdük, Olimpos sahiline vardık. Çıralı ve Olimpos sahilleri birleşik, plaj boyu da yürüne bilir fakat öğlen güneşinde ağırlıkla yürümeyi göze alamadık.
Olimpos sahili kalabalık, taşlık ve yine caretta caretta yuvaları var. Çıralıdan farklı olarak bu sahil dağlarla dip dibe ve bir nehir denize akıyor. Nehir antik kent kalıntılarının arasında dolaşıyor, yer yer minik çağlayanlar ve havuzlar oluşturmuş. Yemyeşil ağaçların arasındaki minik havuzlarda serinlerken antik kenti izleyen, sohbet eden insanlarla karşılaştık. Likya yolu antik kentin çıkışına yakın bir noktadan geçip, kalıntılar arasından devam ediyor.
Olympos harabelerine giriş 08.00-20.00 saatlerinde ücretli, müze kartınız varsa ücretsiz geçebilirsiniz. (Günlük giriş çıkış bileti 20 liraydı. Orhan aldı ve bu ücret içine oturdu :D) Bu saatler dışında gişe kapalı ama harabelere giriş çıkış açık.
Biz önce kamp atıp, çantalarımızı bırakmak istedik. Ancak Olympos harabelerinde ve sahilinde kamp atmak yasak. Bu yüzden önce kamp yeri aramamız gerekliydi. Antik kenti dolaşmadan doğruca yukarılara ilerledik. Bir ara durup nehrin suyuyla serinledik. Çıkış gişelerinden sonra marketler var. Buradan alışverişimizi yaptık. Yolu dümdüz takip ettik, bir sürü kamping ve bungalov alternatifiyle karşılaştık. İki arkadaşım farklı yönlerdeki kamp alanlarına fiyat sorarken ben çantaların başında bekliyordum. Bu arada kampçılarla tanışma fırsatım oldu. Bir sonraki etabımız olan Musa Dağıyla ve kamp alanlarıyla ilgili bilgiler verdiler. Onların önerileri ve arkadaşlarımın araştırmaları sonucunda anladık ki çevrede yemekleriyle meşhur bir pansiyon, kamping alanı var ; Kadir’in Ağaç Evleri.
Uygun bir ücrette anlaştık; 3 çadırlık alan, kahvaltı, akşam yemeği, sıcak su ve wifi ücrete dahildi. Ayrıca plaja ulaşımı belli saatlerde minibüsle ücretsiz olarak sağlıyorlar.
Ağaç evlerin tasarımları özgün, isimleri yaratıcı. Şuan az fotoğraf çektiğim için hayıflanıyorum...
Ağaç evlerin ve bungalovların bulunduğu kamp yerimiz hippi bir atmosfere sahip. Her evin bir ismi var. Sabah ve akşam yemek yenilen büyük evin üst katı geceleri bar. Bahçede bir pizza evi, voleybol filesi ve şark köşesi biçiminde minderli çardaklar var. Tesiste yoga, dalış ve tırmanış dersleri veriliyor. Ayrıca Likya Yolu üstündeki, Yanartaş, Kekova gibi yerlere turlar düzenleniyor. Kamp için 4-5 çadırlık küçük bir alan ayrılmış. Çadırda uyumanız dışında alanın tüm olanaklarını (Yemek, banyo, televizyon…) ortak kullanıyorsunuz. Hippi komününü benzetmesi yapsam yerli olur sanırım. Ya da en güzeli kurucunun kendi yakıştırmasıyla; burası bir yörük obası demeliyim.
Çadırları kurduk, üstümüzü değiştirdik ve bolca su içtik. Denize girmek ve harabeleri gezmek için kamp alanının minibüsüne bindik. Deniz öğleden sonra kalabalıktı fakat su tertemizdi. Biz yüzerken bir grup gencin yamaçtan denize atlayışını izledik. Arkalarında kalan surlar Ceneviz kalesiymiş.
Denizden çıkıp, harabeleri dolaşmaya başladık. Nehrin oluşturduğu havuzlardan birine girdik. Öyle soğuk ki bacaklarımı bir müddet hissetmedim. Yine de fotoğrafın ardından elbiseyi fırlatıp kendimi suya attım :D Ardından havuzcuk içinde yüzen insanlarla dolup taştı.
Ulaşımı kolaylaştıracak alternatif arayışlarımız sürüyordu... Cadı olduğum söylenegelir, evet.
Arkada gördüğümüz harabe Roma hamamının kalıntılarıymış. Alanda üç tarihi dönemin kalıntıları var, Helenistik dönem, Roma dönemi, Ortaçağ dönemi. Alanda antik tiyatro gibi pek çok kalıntı restorasyona alınmış. Restorasyonun uzun yıllar süreceği bilgisini aldık.
Ufak bir turun ardından kamp alanına döndük. Banyo yaptık ve günün en tatlı bekleyişine başladık; saat sekizdeki akşam yemeği. Burada vejetaryen yemeklerin olduğunu öğrendiğimde sevinmiştim. Akşam yemeği için sıraya girdiğimizde bu sevincim katlandı. Çünkü çeşit çeşit sebze yemeğinin olduğu bir açık büfe bizi karşıladı. Bir de yemek yediğimiz ağaç evin atmosferini canlandıran güler yüzlü , neşeli insanlarla yan yana yemek kendimizi buranın bir parçası gibi hissettirdi. Ruhu olan bir ortam diyeceğim, güleceksiniz… Yediğim en lezzetli akşam yemeği olabilir :D
Gün batınca Olimpos sahiline inmeye karar verdik. Yanımıza içeceğimizi aldık ve harabelerin arasında yürümeye başladık. Issız olacağını düşündüğümüz karanlık antik kent, telefonuyla yolu aydınlatan insanlar tarafından tavaf ediliyordu. Meğer sahile akın akın gençler geliyor, müzik çalıp eğleniyormuş. Şimdi size bu manzarayı nasıl tarif edebilirim… Bu kentte bir dönem Roma imparatorluğunun tapınakları vardı ve yıldızlara taptılar. Bunu biliyoruz tabi ama gece olimpos sahilinde göğe baktığımızda bunu anlıyoruz. Karanlığı delip geçen binlerce yıldızın altında çok tanrılı dinlerin ithaf edildiği tanrıları izlerken bu ışığın kaç bin yıl öncesinden geldiğini düşünüyoruz. Sonuç olarak; dünyanın her yerinde gökyüzünün aynı olduğunu sanan ben, olimpos sahilinden ufku ikiye katlanmış olarak dönüyor kamp alanına. Gidin görün bu zevki tadın. Bu arada suya bata çıka yüzen kaplumbağaları ve kafasına estikçe çalan, arkadaş gruplarının bir türlü paylaşamadığı gitarlı arkadaşı da anlatmadan geçemem. Kalabalık bir grup onu aralarına davet edene kadar, arada bir sigara yakarak çok güzel şarkılar çalmıştı. :D
Kamp alanına yürüyerek döndük, nasıl keyifliyiz anlatamam. Yol boyu canlı müzik çalan kafeler, barlar gördük. Gece daha kalabalıktı yol. Kamp alanındaysa Hangar Bar’da eğleniyordu neşeli kalabalık. Biz çadırlara geçip hakikaten güzelce uyuduk.
4. Gün; Kahvaltımızı pansiyonun açık büfesinde yaptık. Kişiye özel pişirilen, mantar, domates, peynir ve taze soğanlı omlet önce kalbimizi sonra midemizi fethetti. Çardakta bağdaş kurmuş, kahvaltı yapıyorken önce kediler, sonra ördek yavruları ve tavuklar ziyaretimize geldi.
Hali hazırda topladığımız çadır ve çantaları sırtımıza aldık, kamp alanından çıkışımızı yaptık. Son bir resim çekildik gitmeden…Böyle duygusal bir anda gözümüzü alan güneş sebebiyle tuhaf bir kare çıktı ortaya…
Likya Yolunu yürüyeceğimiz için bolca su aldık, 3 er litre kadar. Sonra girişi aramaya başladık. Aradığımız Likya Yolu Adrasan(Musa Dağı) yazılı tabela antik kentin güney akrepolünde karşımıza çıktı…
Fazlasıyla uzayan yazımı 4. Günün sabahında sonlandırıyorum. Umarım sizi sıkmamışımdır. Sonraki bölümde Likya Yolu Olimpos - Adrasan etabını anlatmaya devam edeceğim. Hatalarımızı, kolaylık sağlayan eşyalarımızı, yoldan çıkmamıza sebep olan yanlış işaretleri ve Likya Yolu hakkında bilgileri gelecek bölümde okuyabilirsiniz.
Ya bu Likya yolu'na yürüyenlere var ya acayip kıl oluyorum. Hele bir de böyle güzel fotoğraf paylaşılmışsa daha da bir asabi oluyorum. Tatile gidemeyip İstanbul'da sıcaktan haşlanırken niye böyle yapıyorsunuz kuzum. Upvote'unu söylenerek verdim, baştan diyim. Devamını görmeyim.
Sonraki postta likya yolunda yaşadığımız zor anları okumak umarım içinizi rahatlatır...upvote için teşekkür ediyorum
Hello . please tell me what time are you now? :D
It was 5 am when i post it. :D I am writing mostly in the night cuz the weather is too hot in the morning.
Güzel bir geziye benziyor. :)
likya yolunu mı yürüsem size mi bilemedim. hippi bir müteahhitim bungalovların ali ağaoğlu'su derler bana. ilgilenirseniz birer antidepresan eşliğinde yükselip süzülebiliriz. ilgilenmezseniz de ilgilenmeyin.
Terbiyenizi takının sayın ağaoğlu...teklifiniz makul...ahshdnsn
Gidilecek yerler listeme ekledim, sırf foyoğraf çekmek için bile gidilir buraya :D
Siz bir de olympos un tepesine tırmanan yolda ağaç tünellerinden geçip antik tiyatrolar ve hamamlarla karsilastiginizi hayal edin. Bu sirada yaninizdan bir nehir buz gibi suyuyla akıyor. Yüzüklerin efendisinde ayrık vadiye yürümeye benzer bir his :D yol da bir okadar uzun . Umarim gitme firsatiniz olur
Ayrık Vadi dedin ve Olympos'u da listeye ekledim :D Gözlerimi kapatıp hayal ettim o ağaç tünelleri, bir ara Gollum olur olmadık yerden çıkıp trollük yapsa da hayali bile güzeldi. Arada böyle küçük heyecanlar yaşat bize :D
Fantastik betimlemeleri denerim öyleyse :D ilginiz için teşekkür ediyorum
Güzel fotoğraflar,özellikle minibüse bayıldım.:-)
Yanılmıyorsam sizi ilk gördüğüm yorumda üstü açık tofaşdan bahsediyordunuz. :D Nostaljik araçlara ilginiz var sanırım
Evet severim :-) dikkatinizide taktir ettim doğrusu:-)
@selin8 kesin gidilmesi lazım buraya. o yolu adım adım yürümek lazım. çok muhtesem ya
Hakikaten öyle, görmek istediğim çok yer kaldı. Rehber eşliğinde yürümek çok daha öğretici ve dolu dolu olurdu o yüzden bir dahaki sefere Yüksek Doğa Severler kulübüyle yürümeyi istiyorum.