WhatsApp, Pearl Jam ve Kolayı Tercih Etmek
Güneş hafifçe odaya doluyordu. Henüz sıcaklığı değmemişti tenime ama geldiğini hissediyordum. Yorganı çektim yüzüme. Günle uğraşmaya başlamadan önce biraz daha olduğum yerde, huzurlu kalayım istiyordum. Yanılıyordum. Çünkü bir kaç dakika içinde ya Güneş uyandıracaktı ya da mevsimi geçmiş yorganın sıcaklığı. İkisini de başımdan savsam sabahların üçüncü düşmanı inşaat sesi belirecekti bir saat içinde. Her sabah ayrı bir sesle rüyalarıma girmeyi başarıyorlardı. Bunu nasıl başarıyorlardı? Sabahlarımın katili üçlü. Biraz sağa, biraz sola derken fazlaca debelenmeye başladım yatakta. Uyanmıştım ama kalkmak istemiyordum. Benim debelenmelerim de mışıl mışıl uyuyan sevdiceğimin sabah uykularının katiliydi. Ben inşaat seslerine söylenirken, o hiç sesini çıkarmıyordu ama aynı soru onda da beliriyordu; her seferinde ondan önce uyanmayı nasıl başarıyordum? Direnmenin anlamı yoktu, en azından onun uykusu bölünmesin diye kalktım.
Telefonda bildirimler, mesajlar, mailler... En son ne zaman bakmıştım telefona? Dün? Dün ama ne zaman? İyice sıkılmıştım telefondan. Şimdi çöpe atsam ne olur acaba diye düşündüm. Ne farkeder ki yani telefonsuz olmak? Ulaşan maille ulaşsın! Çok da bir şey kaybetmem diye düşündüm, ikna oldum. Bir gün atacağım gerçekten... Mesajlar arasında yıllar önce beraber okuduğum ama uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımın mesajını gördüm. Yurtdışında içkisini yudumlayıp çok eski bir şarkıyı dinleyip beni düşünüyormuş. Şarkıyı ona ilk dinlettiğim günü hatırladım, tekrar tekrar dinlemişti. Saatlerce... Sonra ne zaman dinlese aklına ben gelirdim, nerede ne yapıyor olursa olsun bir mesaj gelirdi. Bense her seferinde o şarkıyı çok uzun zamandır, belki yıllardır dinlemiyor olurdum. Sanki şarkı gibi arkadaşımın da varlığını unutuyordum her gelen mesaja kadar. Oysa ne kadar yakındık. Şimdi evlendiği eşiyle birlikte olmalarının nedeniydim hatta. Tüm gün ne kadar aşık olduğundan bahsederdi. En sonunda "ya şimdi gidip konuşursun çocukla anlatırsın ne hissettiğini, ya da bir daha bana onu anlatmazsın konu kapanır" demiştim de hangi hızla kendimizi çocuğun kapısının önünde bulmuştuk belli değil. O gün bugündür beraberler. O şarkı işte o dönemlerin temsili gibi. Varlığını unuttuğumuz arkadaşlığımızın, ilk aşkların, serserilik yaparak geçmiş öğrenciliğin...
"Ne güzel İstanbul'dasın, gene gidiyorsundur konserlere, canlı müziklere" dedi. Geçen zamanda evlilik, çocuk, kariyer derken hayatı kaçırdığını düşünüyordu muhtemelen. "Yok" dedim, "ortamlar eskisi gibi değil." "Konserler saçma sapan, barlar leş insanlarla dolu, ses sistemleri de kötü zaten." Uzaklaştığım sadece eski dostum değildi belli ki... Kim bilir aslında uzaklaştığım kendimdim. Beni ben yapanlardan uzaklaşıyor, yeni bir ben oluyordum. Beni 10 sene önce tanıyan biri bugün tanıyanla aynı şeyleri mi söylerdi? Ortak noktaları olur muydu? İkisini aynı masaya oturtsam birbirilerini boğarlar mıydı? Düşüncesiyle bile eğlenmiştim. Peki ya 10 sene önceki benle şimdiki beni aynı masaya oturtsam? Ben de kendimi boğar mıydım? Sahneyi hayal etmeye çalıştım, insanın kendini kendi gözünden görmesi ne zor. İnsanın kendini kendi gözünden tanıması ne zor, ne yanıltıcı. Cevap aramıyordum, bulamadım da. Sadece 10 sene önceki ben ses sistemini bahane edip, canlı müziği kaçırmazdı diye düşündüm.
Yıl 1996. Lisedeyim. O dönemlerde pek popüler olan Seattle akımından hiç hazetmiyorum. Nirvana tişörtleriyle gezenlere ergen tripleri atıyorum, "o da müzik mi?" der gibi aşağılıyorum. Ergenliğin beynimde kırıntı olarak bıraktığı 2 nöron bana müzik konusunda her şeyi benim bildiğimi söylüyor çünkü devamlı. Hayatta sanki başka bir derdim, amacım yok. Ancak o Seattle tayfası içinde bir grup var ki müzikleriyle o kadar olmasa da tavırlarıyla, duruşlarıyla çok punk geliyor bana, seviyorum. Pearl Jam. Ve şansa bakın ki yıl 1996 ve Pearl Jam o yıllar için efsane bir haberle Türkiye'ye konsere geliyor. Toz, toprak, çamur içinde; Dünya Ticaret Merkezi'nin gölgesinde konsere gidiyorum. Konsere gideceğim arkadaşlarımın ailesi son dakikada "uyuşturucu bağımlısı mı olacaksın?!" diye kıyametler koparmış, benimle olan arkadaşlıklarına sınırlar getirmiş, müzik dinleme arkadaşlarımı benden çalmışlar. Son dakika alakasız bir arkadaşımın bana katılmasıyla konser mekanının yolunu tutuyoruz. Bugün o konsere dair çok bir şey hatırlamıyorum. Hayır, arkadaşlarımın ailelerinin dediği gibi içkiden uyuşturucudan değil, müziğin getirdiği adrenalinden. O curcuna arasında hangi şarkıları dinledim, nasıl döndüm eve hatırlamıyorum. Orada konuştuğumuz, beraber bağır çağır şarkı söylediğimiz insanları hatırlamıyorum. Tek bir şey hatırlıyorum, ses sistemi çok kötüydü ve ben inanılmaz mutluydum!
İnsan mutluluğu ne garip. Şu an memnun olmadığınız her durum için, dünyanın bir yerinde aynı durumda olmaktan mutluluk duyacak en az bir kişi var. Her türlü teknolojiye, imkana sahibiz. İstediğimiz her bilgiye ulaşmaya imkanımız var ama daha çok bilgisizleşiyoruz her geçen gün. İletişim kurmaya bir WhatsApp mesajı kadar yakınız ama uzak duruyoruz herkese. Eskiden telefonlara bakmamazlık, açmamazlık, cevap vermemezlik yapmazdım mesela, şimdi ise telefonla en büyük ilişkim sessize almak sanki. Hayatı çekilmez, katlanılmaz; bizi de mutsuz eden her şey gene biziz aslında. Kendimiz için her şeyi zorlaştırmakta üstümüze yok. Her birimiz, kadın erkek ayırmaksızın, zaman zaman büyük drama kraliçeleri olarak yaşıyoruz. İyi giden şeyleri bozmaya, kötü gidenlerden de hemen vazgeçmeye yemin etmişiz gibi. Memnuniyetsiziz. Sabırsızız. Tutarsızız. Dayanıksızız.
Tüm bunları düşünürken arkadaşımın son mesajına cevap vermediğimi fark ettim. Belki de bizi uzaklaştıran hep bu çok düşünmelerimdi. Düşünmeyi bıraktım ve kahvemi yaparken ona eskilerden çok sevdiğini bildiğim bir şarkı daha gönderdim.
Zor zannettiğiniz tüm duyguların ve hedeflerin aslında kolay olduğunu farketmeniz dileğiyle...
Jumbot hakkında daha fazla bilgi için Tıklayın
Bazı yazılar vardır, içi sadece hiçliktir. O anı kaleme alan,hiç bir şey anlatmayan,sadece,düz bi yazı işte. Bazıları da, kayıkçıya verilen para kadar değerlidir. Ruhu arafta bırakmayan, geleceğe ya da geçmişe yaşıyan ve de sorgulatan. Bu yazı kayıkçıya rüşvetim olsun, sorgularım vicdanımla olsun. Tebrik Ederim.
bazı yorumlar da vardır ki onlar yorum değil başlıbaşına bir konudur, kısacık ama çağrıştırdığı şeyler o kadar uzundur ki..
tıpkı Hafız Osman'ın kayıkçıya yazdığı vav harfi gibi..
Teşekkürler. Hafız Osman için de ayrıca teşekkürler.
👏yorumlarınla fark yaratıyorsun sevgili @mahfi. Fevkaladesin.
Çok teşekkür ederim, rüşvetin vicdanına ışık olsun.
Harika yav harika. Gerçekten çok büyük keyifle okudum, içinde kayboldum yazının. Paragraf biterken umarım bir paragraf daha vardır dedim. Gerçekten kaliteli kalem. Eline sağlık.
Hiç çalınmamak üzere Pearl Jam - Immortalities gelsin o zaman benden de.
Çok teşekkür ederim, ne mutlu bana :)
@doctorbishop'un şarkısından sonra senin gönderdiğini de dinliyorum. Pearl Jam gecesi olsun bu gece.
Black’den sonra beğenir misin bilmiyorum. Ben Black’ciyim farklılık olsun diye söylemiştim onu :D Replik de kaybedenler kulübü filminden bu arada.
Black kadar efsane olmasa da o da güzeldir, doğru zamanı tutturmak lazım sadece :)
Eddie Vedder ve Pearl Jam'i ayrı dinleyip ikisini de çok sevdiğini iddia eden @embeailikat'a da selam olsun 😂 en azından istikrarlı :)
Ben sizin yaşınızdakilerin Pearl Jam'i bilmesine bile şaşırıyorum ikisini ayrı ayrı seviyorsa daha ne olsun @doctorbishop :D
Çok kültürlü olduğumu söyleyemem ama black 92 pinkpop videosuyla tanıştım. İnanılmaz duyguluydu. Sözlerine baktıktan sonra pek seçeneğim kalmamıştı :)
Müzik yapmıyorlar sanki duygu yapıyorlar. Olmayan bir duyguyu alıp sana yerleştiriyorlar, olanı ise alıp bambaşka bir şekle sokuyorlar. Yeni gruplarda bunu bulmakta çok zorlanıyorum. Müziğin matematiği, sözlerin içeriği vs iyi güzel ama duygu yok. Hoş bir seda şeklinde geçip gidiyorlar işte. Bazı şarkılar da kalıyor böyle insanda yıllarca.
Elde ettiğimiz, rutine bindirdiğimiz şeyleri bir süre sonra değersizleştiriyoruz. Devamlı yeni heyecanlar peşinde koşmaktan helak oluyoruz.
Maalesef öyle. Her gün gördüğün, bildiğin, deneyimlediğin şeyi normalleştiriyorsun ve sanırım normalleşen şey senin için ölmeye başlamış oluyor.
This post has received a 0.39 % upvote from @drotto thanks to: @punky.
sıkılmadan keyifle okuduğum bir yazı daha:)
bunu ben de ara sıra düşünmüyor değilim:)
Ben bunun üzerine bir şeyler yazmaya bile başladım. Buraya yazar mıyım bilmiyorum ama kendimle bir masada bir konuşma planlıyorum ;)
God bless you. @biblegateway
Okumaya başlarken "lütfen black olsun" dedim. Hatta 92 pinkpop videosu göreceğime inandım. Harika bir paylaşım punky. Teşekkür etme ihtiyacı hissettirdi. Teşekkür ederim
Son olarak her black dinlediğimde ardından bunu yapmasam olmaz.
Bu şarkılarını da çok severim, ben de sana bunun için teşekkür ederim :)
This post has received a 28.11% upvote from thanks to: @punky.
For more information, click here!!!!
If you use our Robot before your post has 1 day and get an Upvote greater than 1%, you will automatically receive Upvotes between 1% and 10% as a bonus from our other robots.
Help support @minnowhelper and the bot tracker by voting for @yabapmatt for Steem witness! To vote, click the button below or go to https://steemit.com/~witnesses and find @yabapmatt in the list and click the upvote icon. Thank you.
Voting for @yabapmatt
Nasıl doğru bir tespit.. 👏
Ve zorluğu engelleri hep biz kendinimiz yaratiriz aslinda, yeter ki üstesinden gelmek isteyelim insanoğlunun başaramayacağı birsey yoktur bence.. Çok güzel bir yazı olmuş.. Kalemine sağlık..
Çok teşekkür ederim. İnsanın insandan başka düşmanı yok, bu yaşıma kadar öğrendiğim ve emin olduğum tek şey bu. Onunla bir barış imzalasak...