10 Film / 10 Mini İnceleme
Son zamanlarda öylesine yabancı dizilerin esiri olmuşum ki, şu son 1-2 yılda izlediğim film sayısının iki elin parmaklarını anca geçebilecek kadar az olduğunu farkettim. Madem sınırlı sayıda film izlemişim, bari bunlar hakkında düşündüklerimi bir toparlayayım dedim...
Adı | Tür | IMDb Puanı | Kendi Puanım |
---|---|---|---|
Manchester by the Sea | Drama | 7.8 | 9 |
Dunkirk | Action, Drama, History | 7.9 | 8 |
Blade Runner 2049 | Sci-Fi, Drama, Mystery | 8.0 | 8 |
Arrival | Sci-Fi, Drama, Mystery | 7.9 | 8 |
Three Billboards Outside Ebbing, Missouri | Comedy, Drama, Crime | 8.2 | 8 |
Mother! | Mystery, Drama, Horror | 6.6 | 7 |
Her Şey Çok Güzel Olacak | Drama, Comedy | 8.2 | 9 |
The Shape of Water | Fantasy, Adventure, Drama | 7.4 | 7 |
No Man's Land | War, Drama | 8.0 | 8 |
Shichinin no samurai | Drama, Adventure | 8.7 | 8 |
Fasulye | Crime, Comedy | 7.3 | 7 |
Ölümlü Dünya | Action, Comedy | 8.0 | 8 |
Limonata | Drama, Comedy | 7.5 | 8 |
Ahlat Ağacı | Drama | 8.4 | 8 |
Listedeki 10 film hakkındaki kısa yorumlarım ise şu şekilde:
(Aşağıdaki görseller imdb.com'dan alınmıştır.)
Manchester by the Sea - Son zamanlarda izlediğim en iyi filmdi desem herhalde yanılmam. Gerçekçi ve hayatın ta kendisinden karakterlerin hikayelerini anlatan filmleri hep sevmişimdir. Burada da Casey Affleck'in adeta yaşayarak oynadığı Lee karakteri ekseninde geçen hikayedeki trajediyi izlerken Lee'nin hayatı neden bu şekilde yaşadığına /yaşayamadığına, geçmişin yükünü taşırken kendini adeta bu şekilde cezalandırışına filmin ağır ama akıp giden temposu içerisinde tanıklık ediyoruz. Duru anlatımıyla bir Avrupa filmiymiş izlenimi veren bu Hollywood yapımı filmi mutlaka izleyin derim. Vicdan azabı, yas, sorumluluk, aile bağları gibi kavramların öne çıktığı filmin, üzerinizde burukluk ve boğaz düğümlenmesi gibi duygular bırakacağını söyleyebilirim.
Dunkirk - Bir Christopher Nolan filmi olması sebebiyle "sinemada izlemeliyim" düşüncesiyle İstanbul Akasya Avm'deki imax salonununda izlediğim filmin ilk yarısındaki o savaş ortamından acayip derecede etkilendiğimi söylemeliyim öncelikle. Savaşın tüm o korkutucu, dehşet yüzü ile askerlerin çaresizliği ve yaşadıkları gerilimi hissetmemde imax'in görsellik ve ses kalitesinin büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. 2. yarıdaki genel heyecan düzeyi biraz azalsa da filmden memnun bir şekilde ayrılmıştım. Nolan yine yapacağını yapmış ve 3 farklı zaman çizelgesi içerisinde olanları aktarmayı ve bunları kesiştirmeyi tercih etmiş. Tarihi öneme sahip gerçek bir tahliyenin, bir kahramanlık hikayesinden ziyade askerlerin psikolojileri üzerinden yansıtılması, seyircinin savaşın ne denli bir cehennem ortamı olduğunu idrak etmesinde epey bir etkili olmuş. Filmde tek bir düşman askeri görünmemesine karşın "düşman ve tehlike algısının" kaçılmayacak derecede hissedilmesi olsun, yan karakterler üzerinden savaşta ölerek kahraman olma/onaylanma durumuna yapılan göndermeler olsun filmde beğenilecek pek çok detay mevcut. Gerçekte tahliye edilen 400.000 askerin filmde izleyiciye sanki 40.000 gibi görünmesini ise eleştirebiliriz. Sonuç olarak bir hayatta kalma filmi, bu kadar gerçekçi ve yalın şekilde aktarılabilirdi. Nolan yine çok iyi iş çıkarmış.
Mother! - Geçtiğimiz senenin en tartışılan filmlerinden biriydi Mother!. Ben açıkçası filmi beğenmeyenler tarafındayım. Bunun sebebi filmi anlamamış olmak ya da filmin dini değerlere saldırıyor olması değil, 2. katmanda anlatılan Hristiyanlık referanslarının yanında üst katmanda seyirciye verilen senaryonun belli bir yerden sonra dağılması ve bütünlükten kopması olarak görüyorum. Sıradan izleyiciye sunulan üst katmandaki hikaye tamamen saçmalıyor yani. Ayrıca sembolizm üzerinden yürüyen film bunu kör göze parmak şeklinde yapıyor. İstanbul Film Akademi Youtube kanalında film çok güzel bir şekilde tartışılmıştı, izlemenizi tavsiye ederim. İlgili videoda Kerem Kurdoğlu'nun fikirlerine tamamen katılıyorum. Sonuç olarak Mother, cesurca farklı bir deneme ama benim kalemim değil, bunu net bir şekilde söyleyebilirim.
Arrival - Dünya'ya gelen uzaylılar temalı başka bir film daha. Ama bu kez anahtar kelime istila değil iletişim. Konunun ilgi çekiciliği ve yönetmen koltuğunda Denis Villeneuve'un olması sebebiyle bu filmi de sinemada izledim. Filmin sorduğu "tamamen yabancı bir canlı ile nasıl iletişim kurabilirsiniz?" sorusunun cevabının sapir whorf hipotezi ile birlikte zaman algısına kadar uzanması ve filmin bunu bize usta bir kurgu ile sunması Arrival'ı lezzetli bir bilim-kurgu filmi haline getiriyor. İletişim ile başlayan film finali "geleceğini görsen bunu değiştirir miydin?" sorusuyla kapatıyor. Filmde geçen "sana sarılmanın ne kadar güzel bir his olduğunu unutmuşum" cümlesi bile özgür irade ve kaderin içiçeliğine yönelik uzunca düşünmemize yeter de artar bile. Zihin açıcı ve seyir zevki yüksek bir film, izleyiniz.
Three Billboards Outside Ebbing, Missouri - Sırada 2017 yılının en güzel filmlerinden biri var. Kızını vahşice kaybetmiş bir annenin, olayın üzerinden 7 ay geçmesi ve herhangi bir gelişme kaydedilmesine kızıp kasabadaki 3 reklam tabelasına polisi eleştirecek/kızdıracak yazılar yazdırmasyla başlayan hikayeyi ve olay örgüsünü izlemekten epey keyif aldığımı söylemeliyim. Komedi ve dram arasında başarılı geçişler yapan ve kimi zaman bazı yönleriyle Coen Biraderler'in sinemasından esintiler taşıyan filmde, her karakterin farklı motivasyonlarının, zaaflarının ve iyi yönlerinin olduğunu görüyoruz. Frances McDormand'ın performansıyla Oscar kazandığı filmde Woody Harrelson, Sam Rockwell, Peter Dinklage(nam-ı değer Tyrion Lannister) gibi ünlü isimler de mevcut. Yazar ve yönetmen Martin McDonagh güzel bir hikaye anlatıcılığına imza atmış gerçekten.
No Man's Land - 2002 yılında En İyi Yabancı Film Oscar'ı da dahil olmak üzere pek çok festivalden ödüllerle dönmüş filmin konusu, 1993 Bosna Savaşı'nda düşman hatları arasındaki tarafsız bölgede geçiyor. Bir Boşnak askerin yeni icat edilmiş mayınlardan birinin üzerine yatması ve üzerinden kalkamaması(eğer kalkarsa mayın patlar) sonucu başlayan hikayede yönetmen Danis Tanovic, o dönemde yaşanan trajedinin bir fotoğrafını çekiyor adeta. Ortada bariz şekilde görünen bir insanlık suçu varken Birleşmiş Milletler ve Dünya ülkelerinin tarafsız kalarak aslında suça ortak olduklarını, savaşın taraflarının hatalarını da alaycı ve sözünü çekinmeden dile getirerek yapıyor bunu film. Savaş filmi olmasına rağmen insan psikolojisi üzerinden seyirciyi kimi zaman güldürüyor, düşündürüyor, finalde de vurucu bir şekilde kapanışı yapıyor. Kesinlikle izlenmeli.
Blade Runner 2049 - Cyberpunk evreninde geçen kült bilim-kurgu filmi Blade Runner'ın genel atmosferini ve sorduğu soruları seven biri olarak, sansür yemiş olsa da bu filmi sinemada izlemeliydim. 3d olarak iyi ki izlemişim diyebileceğim filmi beğensem de biraz tahmin edilebilir ve yeterince cesur olmamakla eleştirebilirim. Öyleki ilk filmi bir gün önce izlemiş olan arkadaşımın filme ara verildiğinde yaptığı tahmin bile film sonunda gerçekleşti(!!!). Yaratılan atmosfer, farklı renk paletleri, teknolojik eklemeler, akılda kalıcı sahneler(özellikle sanal aşk sahnesi muhteşemdi), yönetmen Villeneuve'ın genel manada üzerine düşen bu zorlu görevden alnının akıyla çıkması filmin geçer not almasını sağlarken, bütünde gördüklerim ilk filmin mirası üzerinden daha büyük bir yapıt ortaya çıkarılmaya zorlanılmamış algısı bıraktı bende. Bununla birlikte filmde bir heyecansızlık ve merak etmeme durumu da var. Bir ipucunun peşinden gidiyoruz ama senaryo bizi tümüyle sarmalamıyor, aksiyon sahneleri ise tekdüze. Yanlış anlaşılmasın Ryan Gosling'i ve genel olarak filmi beğendim ancak ben yine de ilk filmdeki Vangelis'in müziklerini, şehrin o distopik esrarengiz atmosferini, akılda kalıcı diyalogları ve noir havayı tercih ederim.
Her Şey Çok Güzel Olacak - Yakın bir arkadaşım senede bir bu filmi açıp izlediğini söyler hep. Benim de aklıma düştü geçenlerde ve izleyeyim dedim. Cem Yılmaz'ın en film gibi, en güzel filmi desek yanılmayız heralde. Akılda kalıcı sahne ve repliklerin bolluğu, komedi ve dramın başarılı sentezi, Cem Yılmaz-Mazhar Alanson uyumu, yönetmenlik başarısı vb..gibi unsurlar filmi gözümüzde çok özel bir noktaya konumlandırmıştı. Samimiyet, sıcaklık ve ruh en çok öne çıkan unsurlardı ve belki de biz bu sebepten sevmiştik filmi. Bu keyifli yol hikayesinin finalinde her şey çok güzel ol(a)masa da yine de yüzümüzde garip bir mutluluk ve sevinç oluşmuştu her seferinde. 90'ların kendine has o müthiş havasını hissettiğimiz bu filmin yeri bizde hep ayrı olacak...
Ölümlü Dünya - Önce baştan söyleyeyim, filmimiz absürd mizaha ve avam kültüre sırtını epey bir yaslıyor. Bu saydıklarım bile başlı başına benim bir Türk filminden uzaklaşmama yetecek sebepler. Ancak şöyle bir gerçek var ki, ben son zamanlarda hiç bir Türk filmine bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Ve bunda nihayet bu tarz işlere de girişen Feyyaz Yiğit'in epey bir katkısı var(özellikle dayak sahnesine bitiyorum :D ). Tabii ki kadrodaki diğer isimlerin de rollerine uygun bir şekilde seçilmiş olmaları(bknz: Doğu Demirkol, Alper Kul, Ahmet Mümtaz Taylan) filmi epey eğlenceli bir hale getiriyor. Eğer "izle, eğlen ve geç" kafasında iseniz bu film tam size göre. Genel olarak sosyal medyada abartıldığı kadar beğenmesem de, deneysel mizah barındıran zekice fikirlerin başarılı şekilde işlenmesi artı hanesini güçlendiren faktörler. Sinema anlamında Ali Atay'ın Limonata'sını bu filme tercih ederim, ancak gülmek için Ölümlü Dünya çok daha ağır basıyor.
Limonata - Vee Limonata... Ben bu filmi Her Şey Çok Güzel Olacak'ın kayıp kardeşi olarak görüyorum. Cem Yılmaz-Mazhar Alanson arasındaki ailevi ilişkinin bir benzerinin Serkan Keskin ile Ertan Saban arasında olmasının yanı sıra, hikayenin bir yolculuk esnasında evriliyor oluşu, bu benzetmeyi yapmama yardımcı oluyor. Ayrıca Selim karakteri filmde sık sık "ne işim var lan benim burda" diyerek o ünlü "ne işim var ulan benim Bodrum'da" repliğine de göz kırpıyor. Selim rolündeki Serkan Keskin başta olmak üzere tüm karakterlerin oyunculuklarındaki doğallık ve içtenlik, filmin naifliği ve gerçekçiliği, tebessüm ve burukluğun sık sık yer değiştirerek küfrün, eğlencenin ve hüznün dozunda ayarlanması gibi unsurlar, filmin su gibi akmasını kolaylaştırıyor. O kadar güzel ve içten bir film işte Limonata, yönetmen Ali Atay keşke bu tarz işlere ileride de devam etse.
Listede sizin izlediğiniz filmler hangileri?
Congratulations @netknight! You have received a personal award!
1 Year on Steemit
Click on the badge to view your Board of Honor.
Do not miss the last post from @steemitboard: