Diktatörlük Kavramı Üzerine Bir Kaç Düşünce
Diktatör kelimesi sokak siyasetinde oldukça kötü anlama sahiptir. Demokrasinin antisi olarak kullanılan kelimenin türediği kelime "dikta" dır. Dikta kelimesinin anlamı TDK'ye göre "Hiçbir şart olmaksızın körü körüne uyulması gereken buyruk."tur.
Diktatörün kelime anlamı ise TDK'ye göre "Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse."dir.
Tarih, demokrasinin en ilkel dönemlerinde bile diktatörler ile karşılaşmıştır. Benim ilgimi çeken nokta ise diktatörlerin hemen hemen hepsinin ,evet hepsinin, hükümdarlıklarının ilk dönemlerinde halkın sevgisini, saygısını ve güvenini kazanmaları, ekonomi ve siyasi olarak ülkeyi istikrara sokmaları, ülkenin uluslararası ortamlarda saygınlığını arttırmaları gibi toplumun ve/veya halkın büyük bölümü tarafından iyi karşılanacak icraatlerde bulunmalarıdır. Ve işin ilginç tarafı -yine gözlemlerime dayanarak- bu diktatörlerin ilk faaliyetleri ülkenin alt yapı koşullarını iyi hale getirmeleri söz konusudur. Alt yapı çalışmalarını açacak olursak ; yollar, köprüler, barajlar, doğalgaz hatları, internet hatları, elektrik ve su gibi insani ihtiyaçların karşılanması için şart olan hizmetlerdir diyebiliriz.
Alt yapı çalışmalarının iyileşmesi ile hem o ülkenin halkı daha yaşanılabilir hizmetlere sahip olur hem de dış yatırımcıların dikkatini bahsi geçen ülkeye gözlerini çevirmelerini sağlar.
Peki bu kadar güzel olan şeyler yapan diktatörler neden sevilmiyor? Bu sorunun cevabı gayet basit.
Siyaset bilimi ile ufaktan dirsek teması olan insanlar bilirler ki siyasetin temelinde yönetmek eylemi vardır ve yönetme gücüne ise kabaca erk denir. Erke-yani yönetme gücüne- sahip olan kimselerin elinde bulundurduğu bu gücü kötüye ve kişisel çıkarlara kullanmaması tavsiye ve temenni edilir. Günümüzde siyaset biliminin etik ve ahlak kuralları da tamamen bu erke sahip kişilere yol göstermek ve bu gücün kötüye kullanılmasını engellemek amacını gütmektedir. Dünyanın her yerinde geçerli olabilen bu kurallar yine dünyanın her yerinde erk sahibi olan kişilerin aynı sorunları yaratması ile şekillenmiştir. Bu sorunların nedeni ise gayet anlaşılabilir niteliktedir. "Erk yozlaştırır, mutlak erk mutlaka yozlaştırır."
Dünyanın gelişmiş demokrasilerinde "kuvvetler ayrılığı" diye bir kavram vardır. Kabaca erkin bölünmesi ve tüm erkin tek bir kurum, kuruluş veya kişide toplanmasının önüne geçmeyi amaçlar. Birbirlerini denetleyen en az üç bağımsız mekanizmaya erk dağıtılır. Bu sayede diktatörlüğün yani sözlük anlamı ile bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimselerin oluşmasının önüne geçilir. mi acaba??
Dünyanın tanınmış diktatörlerini zannediyorum ikiye ayırabiliriz. Birincisi cunta ile gelenler-yani askerler- ikincisi ise seçimle gelenler. Yine zannediyorum ki tüm diktatörleri tek bir zamanda birleştirebiliriz. O da ülkelerin en zor zamanları..
Dünyanın en tanınmış diktatörlerinin yaşadığı dönemleri ve o dönemde ki yaşadığı ülkeyi incelediğinizde bulacağınız şey; kaos içerisinde bir halk, beceriksiz yönetimler ve borç batağında berbat bir ekonomi olacaktır. Sonra alfa bir lider ortaya çıkar ve ülkeyi çok daha iyi hale getireceği yönünde vaatler de bulunur ve büyük çoğunluk tarafından seçilir. (veya ülkede askeri darbe yaşanır ve bir general ülkenin başına geçer.) Yukarıda bahsi geçen faliyetlerle ülkeyi zor durumdan kurtarır. Bu sayede halkın sevgisini ve gücünü iyiden iyiye arkasına alan sevgili liderimiz mutlak erk hastalığına tutulur ve boyundan büyük işlere kalkışır ve belkide bu döngü devam eder ,tabi sevgili ABD demokrasi getirmediği taktirde(!), belkide etmez. Kim bilir?
Çok güzel bir yazı olmuş, ellerinize, kaleminize sağlık.
Posted using Partiko iOS