Kırmızı Kahverengi Defter’den / Nilgün Marmara
“ *Azımsanmayacak kadar ölmüşüm!
*Azımsanamayacak denli ölüyüm! Geliyorlar bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye; koşarak düşe kalka yuvarlanarak, sürünerek. Nasıl olursa olsun; görmek için bu eski dostlarının yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını - geliyorlar! Uyuyan arzunun, düşün, imgelemenin, belleğin leş kokularını duymaya geliyorlar. Ölüm sessizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıktan sonra seviniyorlar canlıyız diye.”
(Kırmızı Kahverengi Defter)
Nilgün Marmara, yaşanmışlığının içindeki çürümüşlüğün bir hayli önemli noktada olduğunu belirterek, günbegün çürümekte olan yaşam sevgisinin sergisini aktarıyor okuyucularına. Dostlarının, sevdiklerinin bu yitmekte olan zihne ve kalbe şahit olmalarını istememekle birlikte onların bu durumu nasıl değerlendirdiğini de bildiğini belirtiyor. Alıntıdaki yazıda da sığınağı yine ölümdür. Bu sığınak da hayatının çok önemli bir kısmını dahil ettiği ve hayatının büyük bir alanına sirayet ettiği ölüm sığınağıdır… Ölüm onun için dertlerin filtreden geçtiği bir umuttur bir kurtuluştur, dertlerin son bulduğu devamında da huzuru yaşamaya başladığı bir dilek evidir. Nilgün Marmara’nın zihnindeki ölüm ürperme ile değil, umutlu bir bekleyiştir. Yaşamın narin, naif duygularını değil; hayatındaki ölümün kesinliği, gerçekliği ve “ azımsanmayacak” kadar dolu dolu ve bu duygunun kendini çok yoğun hissettirdiğini okuyucularının önüne sermiştir.
İçinde yaşama dair ve yaşamın göstereceği, vereceği bir yolda yürüme isteğinin en ufak kırıntısını bile barındırmayan Nilgün Marmara, yaşama dair tüm bu hayallerin, güzelliklerin, isteklerin çürüdüğünü, dahası çürüyüp çevresini de rahatsız ederek kötü, “ leş” kokular yaymaya başladığını önemle vurgulamaktadır.
Bedeninin ve ruhunun içinde bulunduğu, yaşadığı yer onun indinde tamamiyle bir “ ölüm sessizliği” ile kavrulmuş bir mekandır. İçinde yaşama dair en ufak bir kıpırtı bile yoktur. O mekan tamamen ölüdür. Ancak o ölmüşlük ve çürümüşlük onun yaşam alanı olabilirdi, nitekim öyle de olmuştur. Toz, küf ve ölümü bestelemiştir onun beslendiği ve yaşayabildiği mekan. Bu mekan öyle bir yerdir ki, adeta yaşamın durduğu o yerden çıktıklarında yaşamı ve canlılığı bir kez daha sorgulayıp, öneminin farkındalığını yaşıyor ve mutlu oluyorlardır. Fakat, Nilgün Marmara’ya göre asıl canlılık ve yaşam onların yorumladığı gibi değildir, zaten bu noktayı da son derece alaylı bir şekilde ele alıyor. Onun çürümüş diye kağıda aktardığı, fakat gönlünde sonsuzluğun tüm güzelliğini ölümde buluşturduğu o his her geçen gün artmakta ve ona yoldaşlık etmektedir. Sımsıkı sarıldığı ölüm ruhen gerçekleşmiştir. Sıra, ölümün bedenen de gerçekleşmesine gelmiştir. Bitmişliğin, intiharla süslenerek ve taçlandırılarak güzelleşeceğinin sinyallerini okuyucularına en baştan vermiştir. Çünkü Nilgün Marmara çok ve dolu dolu ölüdür. Artık zamanı gelmiş, elzem olan bir vedaya hazırlanmaktadır. Aynı zamanda okuyucusunu da bu vedaya hazırlamaktadır.
Nilgün Marmara’nın tüm şiir ve yazılarında ele almış olduğu konularda hiçbir dilemmaya rastlamayız, şair çok net ve kesindir düşüncelerinin hangi doğrultuda olduğuna. Bu düşüncesini okurla da paylaşarak bir iç dökümdür denilebilir onun şiirlerine. Bu sebeple Nilgün Marmara çok samimidir ele aldığı tüm konularda. Rahat, kesin ve kararlı… Bu kararlılık bu dizelerinde de kendini göstermiş ve tek bir düşünce ve his doğrultusunda kaleme alınmıştır.
ne güzel aşkımsın. İçimi açıyorsun. Senin edebiyatçı tarafına kurban olurlar <3
Canımın içi, çok teşekkürler. Bende de aynı etki senin yazılarını okurken oluyor. İyi ki yazıyor, iyi ki okuyorsun. <3
This post has received a 0.41 % upvote from @boomerang thanks to: @murattatar
@boomerang distributes 100% of the SBD and up to 80% of the Curation Rewards to STEEM POWER Delegators. If you want to bid for votes or want to delegate SP please read the @boomerang whitepaper.