Cambazlar Ailesi / Nilgün Marmara
(Fotoğraf ve yazı bana aittir.)
“ ölüm buraya kadar, bulunur sonunda bir renk neler yakalıyor geçmişten. bu benim arı bakışımın toplandığı yoksul çocukluk mavisi yükü; ancak duyumun belirsizliğinde kendilerini açığa çıkaran dalgın ve tuhaf vücutlar... sessiz, her kırpıntının bittiği yerle başlayabilir olduğu an arası. kıvraktır bu aralıkta çizgiler, üzerlerine uzanan dünyayı emiyor gözleriyle zaman dışı varlıklar, ölüm buraya kadar!”
(Cambazlar Ailesi – Daktiloya Çekilmiş Şiirler)
Düşle gerçek arasında yol alan Nilgün Marmara, bu dizelerinde de o yolun tasvirini yapıyor, sınırlarını çiziyor ve belirtiyor. Kırılgan bir izleğe sahip olan dili sonsuz devinimler sağlıyor. Fakat her dizesinde de bu devinimlere sadık kalarak açıklıyor “yaşam-ölüm”, “düş-gerçek” arasında gidip geldiği yolculuğu.
Şair, yaşam ile ölümü müşterek bir zaman ve zeminde buluşturuyor. Bir “bitiş” ve “başlangıç” söz konusu onun dizelerinde. Çünkü şimdiki an’ı, şimdiki zamanı geçmişle örüyor, yaşadığı çağı ve zaman dilimini geçmişle yok ediyor işin aslı.
Her şeyden arınmış, yaşamın türlü zorluklarından, çilelerinden, zahmetlerinden arınmış bir haldeki bakışı ile çocukluğunu eşdeğer tutuyor. Çocukluğu ve çocukluğunun mavi rengi… Mavi rengi, bilindiği üzere edebiyatta da önemli bir yer tutmaktadır. Edebiyatta mavi rengin değeri önemli ve aynı ölçüde derindir. Mavi umuttur, hayaldir, düşlerdir. Hayaller ve düşlerin güzel umutlarla berkitilmesi demektir. Bu bağlamda mavi, bir “düş hekimi” dir adeta. Şair de umutlu dünyanın çocukluğunda, çocukluk çizgisinde kaldığı, bu çizgini ve sınırın aşılması sonucunda da gerçekliğe adım atıldığını belirtmektedir. O gerçeklikte de yaşamın ta kendisiyle, yani yüzüyle tanışılmaktadır. Böylece hayallere, umutlara veda edilmiş, yitip gitmesinin seyredildiğini belirtmektedir Nilgün Marmara.
Somut olan her şey, Nilgün Marmara’nın şiirlerinde soyutlaşarak var olur. Yalnızca ölüm düşüncesinin hüküm sürdüğü bir dünya kurmuştur kendine. Bu dünyanın dışındaki tüm olgulara da kapısını tamamen kapamış, adeta kendini dış dünyaya karşı izole etmiştir. Tüm bu dizelerde de örmüş olduğu kendi dünyası ve dış dünya arasındaki yolu betimlemiş, bu yolun özelliklerini aktarmıştır. Bu yolun “kıvrak” oluşu bu yoldan geçenleri epey müşkül duruma sokacağını ve bu yolun oldukça çetrefilli oluşunun sinyallerini vermeye yeterlidir.
Nilgün Marmara’nın zamana dair kullanmış olduğu tüm imgeler dış dünyanın değil, kendi iç dünyasının, iç sesinin bir ürünü ve bir habercisidir. İç dünyası da ölümle süslenmiş, daha doğrusu kendi gerçekleriyle süslenmiş, dış dünyanın oldukça uzağında bir mesafedir. Bu mesafe de onun imgelem dünyasını, kendi dünyasını besleyen bir unsur olmuştur.