Koronavirüs Pandemisi Üzerine Hatırlatmalar
28 Ocak'ta, Koronavirüs' salgınının henüz ne Türkiye'nin ne de dünyanın gündemine gelmediği bir tarihte, (ama elbet bir gün geleceği beklentisiyle) bu gibi sorunlara bir Marksist’in, bir sosyalistin, bir demokratın nasıl bakması gerektiğine dair bir metodolojik hazırlık ve uyarı yapmak babından 2006 yılında, yani 14 yıl önce, Kuş Gribi vesilesiyle yazdığımız yazıyı bu sefer "Koronavirüs Salgını Vesilesiyle Globalleşme, Kapitalizm ve Ulusal Devletler" başlığıyla yayınlamıştık. Yayınlarken de şu kısa notu koymuştuk:
"Aşağıdaki yazıyı, yıllar önce “Kuş Gribi” (Tavuk Vebası) salgını vesilesiyle yazmıştık. Şimdi yine benzeri “Koronavirüs” salgını var.
2006 yılında yazılmış olmasına rağmen yazı aktüalitesini koruyor. Sadece “Kuş Gribi” (Tavuk Vebası)” başlığını değiştirdik ve onun yerine başlığa “Koronavirüs Salgını Vesilesiyle” yazdık.
Bir de üslup ve ayrıntı düzeyinde bazı düzeltmeler yaptık.
Yazı “Geleceği Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak –Denemeler” başlığı ile yayınlanan kitabımızda yer alıyordu.
Kitabı indirmek isteyenler şu linkten indirebilirler: https://yadi.sk/i/lhdLoRpl3a9bs6
28 Ocak 2020 Salı"
Öngörü bir süre sonra gerçekleşti ve Koronavirüs salgını başladı, konu yavaş yavaş herkesin gündemine geldi.
Bu ilk uyarıdan bir ay kadar sonra, 27 Şubat'ta, Koronavirüs hakkındaki bilgi kirliliğine karşı küçük de olsa bir katkımız olsun diye Türkçe'de bu konuda en iyi yazılardan biri olduğunu gördüğümüz "Önümüzdeki 1.5 Yıl İçinde Muhtemelen Koronavirüse Yakalanacaksınız! Bu Ne Anlama Geliyor? Yeni Koronavirüsün Sebep Olduğu COVID-19, Grip Gibi Hayatımızın Bir Gerçeği Haline Gelebilir!" başlıklı yazıyı, şu kısa notla paylaştık:
"Yakında muhtemelen bir pandemiye dönüşecek ve hepimizin günlük yaşamımızı epeyce etkileyecek, muhtemelen bir kısmımızın da ölümüne yol açacak olan Koronavirüs ile ilgili güvenilir bilgiler içeriyor görünen bir yazı. Okunmasını öneririm."
Bugün Dünya Sağlık Örgütü artık “Pandemi” olduğunu ilan etmiş bulunuyor. Okunmasını önerdiğimiz yazı ise hala en ciddi yazılardan biri olmaya devam ediyor.
6 Mart'ta Putin ve Erdoğan görüşmesinden sonra görüşmeyi herkesten farklı olarak Erdoğan'ın ve Türk devletinin kendi amaçları açısından, yani her ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ın iktidarda kalması, İdlib'i elde bulundurmak, uzun vadede bugün işgal edilmiş toprakları iltihak etmek ve hatta mümkünse Suriye'de uzun bir savaş başlatmak ve Suriye'yi işgal etmek amacıyla yeniden mevzilenmek için zaman kazanma amacına ulaştığını yazdığımız yazıda (“Moskova Bildirisi – Erdoğan Durumunu Pekiştirdi ve Yeniden Mevzilenmek İçin Zaman Kazandı”), herkesten farklı olarak durumu kötü görüyorduk.
İşin kötüsü şimdi gelişmeler bu değerlendirmeyi doğruluyor. ABD ve Avrupa Türkiye'nin İdlib'i işgali ve Suriye'nin gün görmemesi, Rusya, İran ve Suriye'nin iyice burnunun sürtmesi ve ele geçirdikleri mevzileri kaybetmeleri için şimdiden Türk devleti ve Erdoğan’a destek vermeye başladılar.
Bu felakete doğru gidişi engelleyecek güçlerin, yani en başta muhalefetin yokluğunu sıralar ve biricik yolun bir kitlesel sivil direniş olduğunu söyler ve bunun somut biçimlerini önerirken, Koronavirüs'ün dünya çapında zaten kapıda olan bir ekonomik krizi tetikleyici bir işlev görebileceğini söylüyor ve şunları yazıyorduk:
"Dünya ekonomisi ciddi biçimde bir krize girip her şey alt üst olursa bu gidiş engellenebilir belki. Merkez bankaları yıllardır para basıp duruyor. Faizler sıfıra hatta eksiye indirilmiş durumda. (İşin kötüsü bunlar Erdoğan’a yarıyor.) Er veya geç bir kriz gelecektir. Belki Korona virüsü bu krizin patlaması için bir fünye veya vesile işlevi görebilir. Bu durumda özellikle ABD, Avrupa gibi güçlerin içinde demokratik, çevreci ve uluslara karşı bir kitle hareketi başlarsa bu gidişi engelleyebilir. Ancak bir ekonomik krizin çevreci, demokratik veya uluslara karşı bir hareket olmaktan ziyade daha büyük bir gericiliğin, faşizmin ve bencilliğin yükselmesine yol açma olasılığı daha güçlüdür."
Yazıda tahmin edildiği gibi Koronavirüs krizin tetikçisi oldu, Petrol ile birlikte, önce Borsalarda bir düşüşe yol açtı. Merkez bankaları talebi canlandırmak için, faizi düşürüp para basmaya başladı. (Ki bu da Erdoğan için can simidi işlevi de görüyordu.)
Bir süre sonra, zincirleme bir etkiyle muhtemelen dünyada üretim ve ticaret de büyük düşüşler yaşayacaktır. Zaten Trump'ın korunmacı politikalarıyla birlikte dünya ticareti bir gerileme eğilimine girmişti, bu ulusal devletler arasındaki rekabeti daha da sertleştirecekti. Şimdi bu gidiş iyice hızlanmış ve yerleşmiş bulunuyor. Koronavirüs aynı zamanda protektonist (korumacı) tedbirlerin bir örtüsü ve vesilesi de olmaya başladı. Bu da ayrıca daralmayı hızlandırıcı bir etki yapacaktır. Düşük faizler ve basılan paralar artık gemiyi su üstünde tutmayı başaramayacaktır.
Ancak öngörünün ikinci ve uğursuz yanı da gerçekleşme eğilimine girmiş bulunuyor. ABD'de halkın büyük çoğunluğunun hastalık sigortası yoktur. Çoğu insanın test yaptırabilecek parası bile yoktur. Bu durum ABD'deki sistemin de bir iflası olacaktır muhtemelen. Ama buna rağmen ezilenlere parasız ve genel sağlık sigortası öneren “solcu” (Keynezyen) Sanders'e desteğin artması, yani toplumda bir genel sola kayma gerçekleşmedi.
Aksine Trump'a, güçlü devlete, desteğin artmasına, buna paralel olarak da Biden'in öne çıkmasına yaradı.
Türkiye’de ise Koronavirüs salgınının hükümet tarafından gizlendiğini düşünüyorduk. Çünkü bütün deneyler ve devletin yapısı başka türlü olamayacağını gösteriyordu.
Zaten Türkiye’den giden uçaklarda Koronavirüs pozitifleri çıkıyor, uçaklar boş olarak geri yollanıyor ama nedense Türkiye’de vaka çıkmıyordu. Hükümet turizm gelirleri ve daha başka şeyler uğruna (Hudutta tehdit unsuru olarak biriktirilen mülteciler gibi, Koronavirüs bahane edilerek Türkiye’den her türlü girişin engellenmesi gibi) tüm halkın sağlığıyla oynuyordu. Söz konusu vatansa gerisi teferruattır ilkesinin korkunçluğu açıkça görülür oluyordu ama nedense muhalefet ve aydınlar Hükümetin muhtemelen gizlediği üzerine hiçbir söz etmiyordu.
Bunun üzerine şu twiti attık:
“Bu ülkede her şey inkar edilir ve inkarlar hep "milli çıkarlar" adına meşru gösterilir. Yıllarca Kolera salgınları inkar edildi ve "bağırsak enfeksiyonu" dendi. Bu devleti tanıyan, onun hiçbir sözüne güvenmemeli. Aksini kanıtlamadıkça devletin söylediği her şey yalandır. #Corona”
“Kanımca Türkiye'de çoktan beri #Corona vakaları var. Gizliyorlar. Artık gizlemek aleyhe dönünce ve alay konusu olmaya başlayınca itiraf etmeye başladılar. Türkiye'den giden uçaklarda pozitifler çıktı ama Türkiye'de yok(!) Anlaşılan #coronavirus Türklerden korkuyor #Corona”
Bugün ise Güney Afrika ve Gana gibi ülkelere Türkiye’den gidenlerde Koronavirüs testleri pozitif çıkıyor ama Türkiye’de nedense yok.
IMF’nin koronavirüse maruz kalan ülkelere 50 milyar dolar yardımda bulunacağını açıklamasından hemen sonra Türkiye’nin ilk koronavirüs açıklamasını yapması esas motivin ne olduğunu gösteriyor.
Bu noktada muhalefetin Koronavirüs’ün gizlendiği veya gizlenmesine hizmet edecek teknikler kullandığı, az insana test, test araçları ve yönteminin sağlıklı olduğunun kontrolünün olanaksızlığı, bağımsız kuruluşların değil sadece devletin konuşma ve kontrol yetkisi vs. konularında pek sesinin çıkmaması halkta devlete karşı kuşku ve güvensizlik oluşturulmaması, ortadaki muhalefetin “majestelerinin muhalefeti” olduğunun sadece yeni bir kanıtı.
Koronavirüs Türkiye’de patlayacak, hem de çok kötü bir şekilde patlayacak muhtemelen. Bunun da baş müsebbibi salgını baştan beri gizleyen devlet, hükümet ve sessiz kalan muhalefet olacaktır. Bir noktadan sonra gizleme olanaksız hale gelecektir. Devlet ve hükümet ise toplumun nefes borularını tıkamak için kullanacaktır bunu.
Ama olaylar öyle gelişebilir ki, hastalığın yayılması ve ölümler tümüyle kontrolden çıkıp, hükümetin fiili bir iflasını getirebilir.
Hasılı Çinlilerin beddua ederken "ilginç zamanlarda yaşayasın" dedikleri gibi, çok ilginç zamanlarda yaşamaya başladık.
Muhtmelen bu Koronavirüs salgını yirminci yüzyılın başındaki İspanyol Gribi kadar çok insanın ölümüne yol açmayacaktır. Bugün her şeye rağmen teknik daha ileri, haberleşme daha güçlü vs.. Ama toplumsal sonuçları bakımından Avrupa’da nüfusun üçte birini yok eden ve ortaçağın sonunu da işaretleyen Veba salgını gibi olabilir.
Yirminci yüzyılın başındaki İspanyol Gribi, birinci ve ikinci dünya savaşında ölenlerin toplamından (70 milyon) daha fazla insanın ölümüne (tüm dünyada 100 milyon tahmin ediliyor) yol açmış olmasına rağmen insanlığın veya tek tek ulusların kolektif hafızasında bir yer kaplamıyordu.
İspanyol Gribi kolektif hafızada bir 1929 büyük buhranı, bir birinci ve ikinci dünya savaşı, bir Doğu Avrupa’nın çöküşü gibi bir yere sahip değildi. Kimsenin aklına yirminci yüzyılın büyük olayları arasında İspanyol Gribini saymak gelmezdi.
Bu koronavirüs salgınında ise durum farklı olacağa benziyor. Kolektif hafızaya yerleşecek. Muhtemelen öldürdüğü insanlardan çok, yol açacağı toplumsal değişikliklerle. Şimdiden bir takım değişiklikler global ölçüde gerçekleşmeye başladı bile. Örneğin insanların klanlar halinde yaşadığı ve tüm klanların birbirine düşman olduğu dönemlerden kalma elinde silah olmadığını göstermekten kaynaklanan el sıkışma, bu on binlerce yıllık alışkanlık virüs tehlikesi altında terk ediliyor.
1348 ve 1351 yıları arasında Avrupa’daki nüfusun üçte birini yok eden veba aynı zamanda toplumsal sonuçları ile bir bakıma Ortaçağ’ın bitişini ve Rönesans’ın başlamasını haber veriyordu.
Petrarca ve Boccaccio’nun bu dönemde yaşamış olması, Rönesans’ın başlamasının sembolü sayılacak kitabın, Boccaccio’nun halkın diliyle yine bizzat Floransa’da vebadan kaçan yedisi kadın üçü erkek on kişinin anlattığı hikayelerin hikayesini Decameron’da yazması, yani veba vesilesiyle veba üzerine yazılmış bir kitap, bir rastlantı olmasa gerek.
Bu Koronavirüs belki de insanlığın tarihinde tüm dünyanın eş zamanlı olarak ve “gerçek zamanda” yaşadığı ilk “ortak kader” olacak.
Sınırların, ulusların ve ulusal devletlerin ne kadar saçma olduğunu, tüm insanlığın aynı yeryüzü adlı küçük uzay gemisinde ve kader ortaklığı içinde bulunduğunu, pasaportları, ulusları, ulusal sınırları tanımayan bir virüs bizlere öğretecek.
Uluslar ve ulusal devletlerin saçma, akıl dışı görünmesi, onların tarihsel ömürlerini doldurmalarının zihinlerdeki bir yansımasıdır. Çünkü bir toplumsal olgu ancak tarihsel olarak ömrünü doldurduğunda insanları akıl, ve ahlak dışı görünmeye başlar.
Sınırlara karşı ayaklarıyla oy veren milyonlarca mülteci bu paradigma değişimini gerçekleştirmeye yetmiyordu. Çünkü onları sınırlarda durdurmak mümkündü.
Ama şimdi pasaport ve sınırları tanımayan Koronavirüs insanların zihninde, hemen bilince çıkarılmasa da muhtemelen köklü bir paradigma değişikliğine yol açacak gibi görünüyor.
Bugünkü uluslar ve ulusal devletlerle düşünme ve bunu normal kabul etmenin, hiç sorgulamamanın sorgulanması başlayabilir.
Elbet bu gidiş düz bir çizgi izlemeyecektir
Muhtemelen birbirine çelişik süreçleri bir arada yaşayacağız.
Bir yandan tekrar eşitlikçi ve devrimci düşüncelerin yeniden doğuşunu diğer yandan gericiliğin, şovenizmin, saldırganlığın yükselişini bir arada yaşayacağız gibi görünüyor.
Bir yanda ulusların, ulusal sınırların, kar ekonomisinin akıl dışılığı zihinlere yerleşirken diğer yanda ulusal sınırların yükselişi, kar düzeninin dizginlerinden tamamen çıkışı buna eşlik edebilir.
Bunu şimdiden görebiliyoruz.
Örneğin Koronavirüs sınırları tanımadan yayılırken, dünyanın her yerindeki insanlar el yıkama gibi, araya mesafe koyarak konuşma gibi, sarılmama, öpüşmeme, el sıkmama gibi alışkanlıkları dil, din, ulus farkı tanımadan edinirken devletler birbirlerine sınırları kapatıyorlar.
Bu vesileyle, belki bu sefer daha dikkati çekebilir diye, Kuş gribi vesilesiyle yazdığımız yazıyı tekrar aşağıya alıyoruz. Gerekli değişiklikler yapıldığında (mutatis mutandis) Koronavirüse de uygulanabilir. Çünkü hepsi aynı temel sorunun değişik görünümleridir.
13 Mart 2020 Perşembe
Demir Küçükaydın
Yazıya gitmek için aşağıdaki linki tıklayınız:
Koronavirüs Salgını Vesilesiyle Globalleşme, Kapitalizm ve Ulusal Devletler