Freelancer Sektöründe Kurtlar ve Kurtlar - 1
Türkiye’de freelancer piyasasındaki patlamanın rüzgarını yüzünde hissetmeyen yoktur sanıyorum. Ülkede bolca bulunan ucuz iş gücü kaynağı, kapalı çalışma alanlarına olan “düşkünlüğü” ile tanıdığımız Türk Y kuşağı çalışanları ile birleşince sektörün pimi kendiliğinden çekilmiş oldu. Y kuşağı ile başlayan dinamizm, işgücü profilini daha da ileri taşıyacağı görünen geleceğin emekçileri Z kuşağı profili ile birleşerek sektörün alevini göklere çıkarmış durumda.
Tabii ki freelancer piyasasının tek enerji kaynağı yeni kuşakların özgür ruhu değil. Piyasayı besleyen kültürel faktörler de var. Sonuçta bu ülkenin evlatları olarak kolay yoldan para kazanmanın aşkıyla yanıp tutuşan, bu nedenle ki kendi içerisinden çok kolay “Çiftlik Ağaları” çıkarabilen, paranın oluşum şeklini sorgulamadan mümkünse koltuğunda oturarak binlerce lirayı cebe indirmeyi hayal ederek yaşayan bir toplumun bireyleriyiz.
Ne yaptığını bilen, çalışkan ve inovatif fikirlere sahip olmasına rağmen mesleği gereği freelance çalışmaya yatkın olan çalışanlar ise bu atmosfer içerisinde kumsaldaki eşsiz kum taneleri gibi kaynamaya başlıyor. E freelancer piyasası da iş veren ile iş alanın konumunu kaygan bir zemin üzerinde konumlandırmaya müsait olduğundan, bir süre sonra hangi işi hangi profile teslim ettiğini bilmeyenler birbirine giriyor. İzleyen bölümlerde, sizin de sabrınızdan bir kısım tırtıklayarak bu söz konusu kaygan zemini açıklamaya çalışacağız.
Freelancer Ltd. Şti. organizasyon şemasına özetle bakılırsa, alanında uzman, yaptığı işi bilen kesimin işçi profili ile tembellikten nemalanma amacı güden işçi profilinin bu işletmenin hem hizmet veren hem hizmet alan tarafında birlikte konumlanmış olduğu görülüyor. Hızla büyüyen piyasada her iki tarafın da kalabalık kitleler halinde büyümesi piyasayı kaliteli iş ile çöp işin harmanlandığı, emeğin karşılığı olan fiyat ile sadaka niteliğinde ücretlerin birbirine karıştığı bir keşmekeş haline getirmeye devam ediyor.
İki bölümden oluşan bu yazı dizisinde hem “hazıra konmacılık” ve “rahata alışmacılık” kültürünün varlığı nedeni ile hor görülen freelancer çalışma şeklini masaya yatıracağız, hem aklı başında, uzmanlığı cebinde olup da freelancer çalışmayı seçen neslin hallerini gıdıklayacağız, hem de iş veren ve işçi tarafından durum analizi yapıp kimin iş veren kimin işçi olduğunun içinden çıkamayarak kafaları yiyeceğiz. Muhtemelen tüm bunlar ve dahası birilerinin hoşuna gitmeyecek. Gidecek olsa işler böyle olmazdı zaten.
Kim bu freelancer?
Olayı daha da karıştırmadan yavaş yavaş ilerleyelim. Kim bu freelancerlar? Belirli bir iş yerine ve fiziki bir konuma ve kendi dışında belirlenmiş iş saatlerine bağlı olmayan, serbest çalışan, kendine çalışan, yaptığı işin karşılığında emeğinin ederini doğrudan almayı “umut eden” profesyoneller freelancer olarak tanımlanıyor. Bu elbette tanım uzatılabilir, kısaltılabilir. Ancak görülüyor ki kendi zamanını bir başkasının işini geliştirmeye yatırırken geleneksel çalışma şartlarının dışına çıkan bireyler freelancer olarak tanımlanıyor.
O halde geleneksel çalışma şartları yok. Belirli bir fiziksel mekan, sabit bir ücret, sigorta primleri, işsizlik maaşı hakları, sendikalar, tazminatlar, çalışma saatleri, yıllık izinler vs vs. Bunlar yok. Ne var peki? Kendi yetkinliğini kullanarak bir işe out-source hizmet vermek var. Karşılığında da kabul edilen faydayı görmeyi hedeflemek var. Bu fayda kimi zaman nakdi, kimi zaman ise kendi tanıtımını yapıp kalabalıkta adını duyurmak amacı güden gayri-nakdi bir fayda olabilir.
Herkes bir günlüğüne freelancer olmuş mudur?
Para kazanma gayesi olmadan, vaktini ve emeğini bir işin yükselmesine, kısacası birilerinin para kazanmasına yatıran ve karşılığında da kendine uygun gördüğü faydayı elde eden her birey bir freelancer sayılabilir o halde. Örneğin sıradan bir Facebook ve Instagram kullanıcısı olduğunuzu hayal edin. Siz bir freelancer mısınız? Aldığınız “iletişim” hizmeti karşılığında bir işletmeyi dünyanın en büyük şirketlerinden biri haline getiren çalışanlardan biri misiniz? Üstelik üstüne üstlük kalabalıkta adınızı duyurduğunuzu ve böylece fark yarattığınızı size düşündüren bir popülarite faydasına mı ulaşıyorsunuz? Oluyor gibi sanki bunlar.
Sonuçta sizler (yani bizler), yaptığınız kaliteli üretim ile hem kendinize manevi katkı sağlayan hem de markanın kullanımını artırıcı etki yaratarak işletmeye katkı sağlayan çalışanlar değil misiniz? Kaliteli gönderiler, fotoğraflar, içerikler üretmek için bireylerin harcadığı enerjiyi bir düşünsenize. Çoğu birey kendi profesyonel işine harcadığı zihinsel efora yakın bir eforu bu mecralara aktarıyor. Ve hatta kimileri var ki bu durumdan fiziki olarak para kazanıyor. Elbette her sosyal medya kullanıcısı para kazanma hedefi gütmüyor. Fayda maliyet hesabında verdiği zamana karşılık aldığı gayri-nakdi hizmetten (iletişim, varlığını ispat etme, sesini duyurma vs.) tatmin olan bir kullanıcı para kazanmayı düşünmüyor bile. Eğer bir gün sosyal medyada plastik poşetler paralı olursa orası ayrı tabi. Pek çok kişi kullandığı uygulamaya yaptığı katkının karşılığını hesaplayıp, o halde siz de bana para verin diyebilir.
İşte bu win-win terazisinde önce işletmelerin devasa paralar kazanması, sonra kaliteli işçi olabilen bireylerin de kendilerine maddi gelir elde edebilmesi vesaire derken yuvarlandık geldik ve bugün devasa şirketler karşımıza çıkmaya başladı. Tabii ki freelancer piyasasını sosyal medya kullanıcıları ya da “influencer, fenomen, Youtuber vs.” tarzı bireyler ile kısıtlamayacağız. Bu teşbih kendi sınırları içerisinde kafamızda duracak, bizler freelancerlara bakış açılarını irdelerken internet kullanıcılarının profillerinden faydalanmış olacağız.
Örneğin bir zamanlar çeşitli sözlüklerde iki kelamı bir araya getirmeye çalışarak kendisini göstermeye çalışan ve aynı win-win terazisinin kefesine sığışmaya gayret eden bir nesil vardı. Zamanla bu nesil Facebook, Instagram, Snapchat, Twitter, Youtube derken çevrimiçi mecrayı sözle, yazıyla, görselle, videolarla dört bir koldan sarmalayan nesle evrildi. Ve bugün bu nesilde internetin ciddi bilgi kaynaklarını ellerinde tutan ağır toplar görüyoruz.
Bireylerin internetle ilişkisi artadursun, belirli sektörlerden kendisini “Evden çalışarak para kazan” şeklinde reklamlarla gösteren iş ilanları üremeye başladı. Ciddi kariyer gelişim sitelerinde dahi bu tarz ilanlar çıkmaya başladı. Öyle ki ilk zamanların sisli döneminde bu ilan sahipleri acaba “çiftlik ağaları” mıdır yoksa ortada ciddi bir fırsat mı var bilinemez oldu.
Gel zaman git zaman toz ve gaz bulutları kendi içinde kümeleşti ve özellikle görsel tasarım, reklam, metin işleri, içerik üretimi, çeviri, danışmanlık vs. derken internet kendi gerçek sektörlerini ve kendi freelancer çalışan kitlesini üretmeye başladı. Ancak maalesef bu sektörlerde “Yatarak para kazanırız işte”ciler ile alanında uzmanlaşmak için uzun süre emek vermiş uzman çalışanlar birbirine karışmış şekilde yer almaya başladı. Belki bu freelancer gezegeni hala çok sıcaktır ama bugünün durumu pek iç açıcı görünmüyor.
Peki piyasadaki sıkıntı neye benziyor?
Bugün yaşadığımız süreci ben maalesef bazı e-ticaret sitelerinin gidişatına benzetiyorum. Herkesin erişimine açık e-ticaret siteleri belli bir dönem gerçekten ikinci el eşya satmak isteyen bireylerden oluşan, fiyatlamanın da satışın da bireyden bireye yapıldığı, güven ortamının ahbap ilişkisine benzer şekilde işlediği mecralardı. Tüccarlıktan, laf ebeliğinden anlamayanların bir arada alışveriş yaptığı ikinci el eşya alım satım sitelerimiz vardı. Ancak bu platformlar bir süre sonra ürünün alnına tamamen orijinal etiketi yapıştırıp Çin malı satışlar yapmaya çalışan, aynı ürünü onlarca farklı başlık ile yeniden yayınlayıp göz kanatan, ürün başlıklarını yıldızlar, büyük harfler, dev puntolar, elinden gelse LED levhalar ile göze sokmaya çalışan ve ortalığı ürün kirliliğine boğan “merdiven altı” diye tabir ettiğimiz işletmelerin himayesi altına girmeye başladı. Öyle ki gerçek kullanıcılar olarak bu durumu benimsedik, fiyatlar hissettirmeden işletme fiyatlarına yükseldi ve biz sesimizi çıkaramadık, güven ortamı yerine Pazar ortamı yeniden kurulmuş oldu.
Şöyle temizinden, bizlere ait yeni uygulamalar üredikçe, zamanla hepsi çarşının keşmekeşine giriyor. İkinci ele üçüncü ele geçtikçe her adımda fiyatı yükselen ürünler ile bireyler yine aracı farkı ödemek ve fiyat avantajından feragat etmek durumunda kalıyor.
Bugün bazı işletmeler bir ikinci el eşya alım satım sitesinde bulunan ürünlerini başka bir platforma ya da uygulamaya taşıtabilmek için ürün giriş elemanları arıyor. (Genelde bunlar da freelancerlar oluyor ama oraya az sonra geleceğiz.) Hatta aracılar, kendi elinde var olmayan ürünleri dahi, üzerine kendi pazarlama komisyonunu koyarak, hoop daha yüksek fiyattan kendi kanallarında satıyorlar. (Ki bu başlı başına ticaretin tanımıdır. Ve yine bugünün internet pazarlamasında çok afili bir yeri vardır.) Evet tedarik süreçleri hızlandı, evet fırsatı kullananla kullanamayan arasında tabii ki fiyat farkı olacak ve evet başarılı pazarlamanın her zaman bir maliyeti vardır. Burada irdelenen de ticaretin doğasındaki sorun değil zaten. Ancak bu dinamikte de tüm pazarlama süreçlerini bilinçle yöneten aracı işletme ile, oturduğu yerden kolay para kazanayımcı olan ve sizden parayı tahsil ettikten tedarikçisinin ortadan kaybolup kaybolmayacağını dahi irdelemeyen işletmeyi birbirinden ayırt etmek zorlaşmaya başladı.
Hadi ürünler için tamam da, freelancer piyasasında resmen bireyin kendisi bile tarlada fiyatı 1 kuruş olup pazarda 10 liraya satılan patatesin kendisine dönüşmüş durumda.
Çok ilginç bir şekilde freelancer piyasası bugün tıpkı o e-ticaret siteleri kadar karmaşık bir hal almış durumda. İkinci, üçüncü el freelance hizmeti diye bir şey var. Freelance hizmet alarak fiyat avantajı yaşamak isteyen işletme ya da bireylerin ulaştığı işgücü kaynaklarının ilk adresi, evinde freelancer olarak çalışan bireyler değil de, freelancerlara iş veren ajans-vari işletmeler olmuş durumda. Bu alışverişi direkt hizmet verici olan freelancer ile hizmet alan arasında gerçekleştirebilmek için çeşitli platformlar kuruldu. Ve bir bakıyorsunuz orada dahi ajanslar bireylerden çok iş almaya başlıyor. Hatta aynı platform üzerinden bir iş alan alan, birebir aynı platformda daha ucuz tekliflerle işi yaptıracak freelancer aramaya çalışıyor.
Kısacası freelancer platformlarında birey gibi ilan açıp iş alan, sonrasında bunu kendi çalıştığı freelancerlara yönlendiren aracılar ile karşılaşıyoruz. “Bir yerde hazır ve nazır bir bal varsa bir parmak da ben atayım” mantığı ile ilerleyen işletmecilik anlayışı, işin sonunda bireyleri de patates etmeye devam ediyor.
İçeriden örnekler ile piyasanın derinlerine inmeye, tarafları yakından incelemeye ve ne yapmak lazım sorusuna cevap vermeye hazırsanız, ikinci bölümde sizleri bekliyor olacağım. Patates olmamak için ne yapmalı, devam edip görelim.
Awesome post berfuece feel free to explore post and enjoy