Beycik’e Hoşgeldiniz
Size kısaca Beycik’i tanıtmak istiyorum. İstanbul gibi kalabalık bir şehirden köye yerleşince aslında o büyük şehirde ne kadar yalnız, ne kadar iletişimsiz kaldığımızı anladım. Bu yüzden anlatmaya köydeki insanlardan başlayacağım. Elbette herkesin iyi ve kötü özellikleri vardır, ama biz gıybet yapmayalım ve karakterlerimizi en güzel özellikleriyle analım. Başlamadan da belirtelim; deli olmayanın yolu Beycik’e düşmez.
Beycik’te tanıştığımız başlıca kişiler
Sülüman: Çınaraltı pansiyonun işletmecisidir. Kendisi gençlik yıllarını hızlı bir şekilde Den Haag – Hollanda da geçirmiş, ciddi bir hastalık sonrası kafa dinlemeye ülkeye dönüş yapmış, internetten Beycik’deki pansiyonu bulmuş ve 2016’da buraya yerleşmiş. İçindeki çocuk var olmaya devam eder, ara bozmakta üstüne yoktur, üstüne bir de o kahkahası yok mu 😂. Beycik’de yaşayıp da tavla bilmemek olmaz diye, bu konuda kendini geliştiriyor. Her gün birkaç saat tavla oynar, yenerse duymayan kalmaz köyde, yenilirse suratı düşer 😧. Kullandığı ilaçlardan sebep bazen çok bitkin bazen çok enerjiktir, ortasını bulamazsınız. 50 sine merdiven dayayan olgun delikanlımızın saçları ak telsiz ve jöle ile şekillendirilmiştir.
Temel: Adından anlaşılacağı üzere Karadenizlidir ve elbette müteahhittir. O da eşinin hastalığından sonra az gitmiş uz gitmiş ve Beycik’li olmaya karar vermiş. Malı mülkü yerindedir, bizim pansiyonun da sahibidir. Yazlarını dinlenerek, kışları çeşitli inşaat ve marangozluk aktiviteleriyle geçirir, arta kalan malzemelerden heykeller yapar. Mottosu; ‘insan kendi dünyasını kurmalı’dır. Ya siyah eşofmanlarını giyer ya da düğmeleri açık beyaz gömleğini.
Şemsi: Antalya’nın ünlü paçacısı Şemsi Abi’yi ilk gördüğünüzde ‘yaşamayı biliyor’ dersiniz. Rakısını, çerezini alır ve olmazsa olmaz müziğini açar. Bazen de anlatsam roman olur diye başlar hayatından hikayeler anlatmaya. Hak vermemek elde değil, uzun uzun anlat da yazalım herkes okusun dersiniz. Sıfırdan gelip bir marka olan, ama tüm mütevaziliği ile yanımıza gelen Şemsi Abi’nin eşi Beycik’li olduğu için köyün eniştesidir, herkes ona enişte diye hitap eder. Enişte sağlam içer, sağlam konuşur, kimseyi çekmez üç günlük dünyada, hoşlanmadı mı da açık açık söyler ne varsa. Gelmediği gün gözümüz arar, bazen telefon eder bazen de biz ona gideriz. Minyon yapılıdır, renkli gömlekler, olmazsa olmazı pantolon askısı ve spor şapkası ile farklı kişiliğini kıyafetlerine de yansıtmıştır.
Mehmet: Beycik’e ilk geldiğimizde bize pansiyonu gösteren amca, işte o Mehmet abi. Eski Arnavutköy’lü, yıllarca Almanya’da çalışmış ve 25 yıl önce Beycik’e tesadüfen gelip kalmış. Bize de sebep olmuş oldu. Köyün ortalamasına göre entelektüel, doğa aşığı bir adam. Üşenmez biz görelim diye ağustos böceği yakalar getirir, cebinden kuşlara verdiği çekirdeğini eksik etmez. Evi bizim pansiyonun tam karşısında, arada gelir laflarız ve hayret ederiz bu yaşta bu espri yeteneği nereden geliyor diye. Uzun boylu ve dimdiktir, kıyafette spor pantolon ve spor botlar tercih eder.
Hatice Gelin: Hatice teyze ve eşi üç yıl önce evlenmişler, el ele tüm köyü gezerler. Bir söyleyip üç gülen Hatice gelin, kocasına ilk eşi vefat ettikten sonra kaçmış, ki biz helal olsun diyoruz. Bu yaşta ve bu köyde görülebilecek örnek bir çift. Ama bana fazla aşkım deme, kocam kızacak 🙃
Ramazan: Uzun süre bir market işletmiş, sonra rehberlik işine girmiş ve dünyayı epey bir gezmiş Ramazan abi, şimdi Beycik’te bir İngiliz ve bir Avustralyalıyla yaşıyor. İngilizce müzik dinleyerek gönlümüzü kazanmış, bize şarkı ve film önererek tahtını sağlamlaştırmıştır. Feci de bir tavla oyuncusudur, Sülüman’ı genelde duman eder.
Kemal: Pek vakit geçiremesek de köyde bir yazar olduğu için mutluyuz. Arada gelip sigara böreği yer, ve yazdığı Kozmik 7 kitabından bahseder.
Gülden: İngilizce öğretmeni, Singapore İngiltere gezmiş ve elbette Beycik’de karar kılmış, tavukları ördekleri ve köpekleriyle yaşayan, tam bir hayvan sever.
Mahmut: Eski imam şimdi belediyede çalışan hocaya ne olursan ol gene git. İmam stereotipini yıkan, kendi elleriyle muhteşem bir ev yapan ve andan keyif almasını bilen bir adam.
Fazıl: Bizim ev sahibimiz, pek okumamış ama düşünmüş ve dolu dolu konuşan, yardımsever ve güler yüzlüdür. Arazileri için Fazıl dağı derler, burada kime sorsanız gösterir 😋. Bazen kendi gelmez, dünya tatlısı köpeği Lila gelir, önce bir patisini atar sandalyenizin kolçağına sonra yere yatar hadi beni sev diye.
Ali: Beycik’teki Avrupa topluluğundan Fransa temsilcisidir. Geçirdiği rahatsızlıktan ötürü pek konuşmasa da, tavla masasında döktürür, ender yenilir ve ben şahsen kendisiyle oynamayı hiç sevmem, insanda moral bırakmaz.
Hasan: Şair Hasan Çelik Turan, bazen çay içmeye uğrar ve hiç eli boş gelmez, kısmetimizde bazen üzüm, bazen adaçayı, erik ya da katmer olur. 85 yaşındaki ihtiyar delikanlıyı dağ tepe demez ayaklarına kuvvet yürür. Şiirlerini yazdığı defterini esirgemez, getirir okuyalım diye.