Tarihin Arka Odası'nın Kapılarında Kalmasak?
Ne çok derdimiz var…
Ne çok sorun…
Havalar da ısındı iyiden iyiye…
İtiraf edeyim bazen ben de ufacık olayları büyütüp dünyanın sonu gelmişçesine kederlere dalıyorum…
En iyi çözüm, çözümsüzlük gibi görünüyor, bırak kalsın olduğu yerde diyorum…
Kitap okumak da iyi gelmiyor, film izlemek de…
Konuşsam, anlatsam, boş gözlerle dinleyenlerin tahammül sınırlarını zorlayacak, bir sonraki olası davet telefonunu da alamayacağım…
Doğru olanı istemekle, yapabilme azmi arasındaki terazide tartıyorum kendimi, çok istiyorum ama nedir bu ara sıra gelen yılgınlık?
Kelebek etkisiymiş! Peh!
Kendime kızıyorum yine…
Bana ne oluyor sorusu kafamda balyoz etkisinde…
Kitaplıkta yer kalmadığı için sehpanın üstüne sırayla dizili kitaplarım, duvar köşesiyle kurduğum muhteşem dengeye daha fazla dayanamayıp birbirleri üzerinden büyük heyecanla atlayarak koltuğumun üstüne dökülüyorlar…
Ne de iyi oluyor…
Mücadele etmenin ne demek olduğunu hatırlatan bir yığın eser altlarda kalmış, saçıldıkları yerden bana gülümsüyorlar…
Utanıyorum hissettiklerimden, bunca zorluk varken yine de inançla, umutla mücadele eden insanlar bakıyorlar bana sayfaların arasından…
Hani vazgeçmeyecektin?
Hani senin için fark ediyordu?
Boşuna mı anlattık sana olanları?
Kolay mı geldi sana bütün hepsi?
Bir masal mıydı bunlar?
Anlatacaklarım var evet…
Kitaplarımı birer birer toplayıp dengeyi yeniden sağlıyorum, bu kez daha sağlam olmasına dikkat ederek kendimce…
Bir kitaplık daha almam lazım, bekliyorum zamanı gelince alacağım…
Hatta kendim yapacağım güzel bir kitaplık…
Önce anlatmam lazım…
Mili Mücadele yıllarına gidiyoruz, buyrunuz efendim…
İngiliz Muhipleri Cemiyetinden başlayalım;
Mayıs 1919 yılında Said Molla ve Rahip Frew tarafından kurulmuş olup, Sultan Vahdettin tarafından da himaye görmüş, mütareke yıllarının yaygın faaliyet gösteren bir hareketi haline gelmiştir.
Kuruluşu takiben bütün belediye başkanlarına gönderilen telgraflarla İngiliz himayesi için kendilerinden destek istenmiştir.
Telgrafın orijinaline ulaşamasak da aldıkları bu mesaj üzerine Kütahya, Silifke, Sivas, Bursa ve İzmit gibi bazı vilayetlerin konuya açıklık getirilmesi talebiyle hükümete gönderdikleri resmi yazılardan içeriği hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz [1]
İstenilenleri özetlersek;
- Vatanın kurtuluşu ancak İngiliz desteğinde mümkündür
- Kurtuluş için tüm halk bu derneğe üye olmalıdır
- Üye olmanın yanında, İngiliz taraftarlığını belirten bir telgrafın tüm yabancı temsilcilikler, hükümet ve gazetelere gönderilmesi gerekir.
Bu telgraf çekildiği sırada Sultan Vahdettin devletin başında, Sadrazam Damat Ferit ve İçişleri Bakanlığında Ali Kemal bulunmaktadır.
Mahşerin üç atlısı… Üç atlı, nedendir bilinmez, ilgililerin sorularını karşılıksız bırakırlar…
Ancak Said Molla ve yol arkadaşları ki aralarında pek meşhur Rahip Frew da hazır bulunarak, Anadolu’daki milli mücadeleyi baltalayacak çalışmalarına hızla devam ederler.
Çalışmalarında Anadolu’da faaliyet gösteren irili ufaklı diğer cemiyetlerden de destek alır, verirler…
Tek kurtuluş yolu yabancıların himayesidir, hedefte vatanseverler vardır, bir an önce ortadan kaldırılmaları gerekmektedir.
Ellerinin altında gazeteleri de vardır, dış istihbarat kaynaklı gelirleri de…
Mollanın yazdığı mektupları [2] kaynak bölümünde inceleyebilirsiniz.
Aralarındaki bilgi ve para ticareti de açıkça izlenebiliyor bu yazışmalarda…
Kimdir Rahip Frew?
Kim olduğunu tam olarak bilmiyoruz, İngiliz istihbaratına bağlı çalıştığını yazışmalardan çıkarabiliyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi ifadesiyle, ülkedeki milli kuvvetler aleyhine girişilen faaliyetlerin arkasındaki önemli bir figür olup yüz yüze görüşmeleri de olmuş…
Hatta Frew’a yazdığı mektubu Nutuk’ta paylaşır[3]. O döneme ait önde gelen hemen tüm aktörlerin resimleri olmasına karşın ben kişisel araştırmalarımda Frew’a ait herhangi bir resme rastlayamadım.
Tarihi ile övünmeyi yalan söylemek zanneden bazılarının katkıda bulunduğu internet sitelerinde Kont Sforza’nın resminin Frew yerine kullanıldığını gözlemledim…
Kont Sforza’nın bir diplomat olduğunu görmezden gelerek Osmanlı Sultanı hakkındaki övgü dolu sözlerini kullanarak onun hain olmadığını ispat etmeye çalışanları da…
Devam edelim;
Halifenin ordusu da yanlarındadır, diğer adıyla Kuvâ-yi İnzibâtiye, 18 Nisan 1920’de kurulmuş, vatanlarını savunmak isteyenlerin üzerine gönderilmek üzere İngiltere’den aldıkları silah ve mühimmatla hazır beklemektedirler.
İzmit, Düzce, Hendek çevresi boyunca İstanbul hükümeti adına milli kuvvetleri püskürtmek ve işgal kuvvetleri için gereken tampon bölgeler oluşturulmak istenir.
Süleyman Şefik Paşa komutasında görev başlar ancak İzmit’e geldiklerinde bölgenin hâkimi konumunda olan Ahmet Anzavur ile anlaşamaz, İstanbul’a döner, Kuvâ-yi İnzibâtiye kalır Anzavur’a…
Anzavur, Eskişehir hattını kontrol altına alabilmek için saldırılar düzenler, milliyetçilerin yakalanıp işgal kuvvetlerince kurşuna dizilmelerinde aktif rol alır.
General G. Milne yönetiminde Türk’lere korkunç işkenceler yapılır, infaz günleri esnaftan kepenk kapatıp, çocuklarıyla gösteriyi ! izlemeye gelmeleri istenir.
Yapılanlar o kadar büyük tepki yaratır ki İngiltere hükümeti kendisini görevden alıp yerine General Harington’u gönderir.
İzmit tersane bahçesinin dili olsa da konuşsa!
İstanbul’dan Damat Ferit, atlar Sadaret bayrağı çekili Ertuğrul Yatı’na, gider teftiş eder İzmit’teki durumu…
Anzavur, ödülsüz kalmaz, bizzat sultan tarafından paşa ilan edilir, madalya ve altınları başarılı çalışmalarının karşılığıdır…
Milli Mücadele hükümetinin görevlendirdiği Çerkes Ethem birlikleriyle girdiği mücadelede kaybeder kazandıklarını, ya da kazandığını zannettiklerini…
Aynı yıl İzmit Çuha Fabrikası İngiliz savaş gemileri ve uçaklarıyla bombardıman edilir.
Ordunun kıyafet ihtiyacını sağlayan bu fabrika, Abdülmecit zamanında, bizzat kendisi tarafından yaptırılmış olup, içinde bulunulan dönem itibariyle stratejik bir mevzidir.
Abluka yüzünden ticaretin zorlandığı zamanlardır, elbiselik kumaş ve elbise gerekmektedir milli kuvvetlere…
Ne tesadüftür ki İngilizlerin elindeki stoklarda yüklü miktarda vardır ihtiyacımız, yüksek meblağ karşılığı elbette almak zorunda kalırız… Ali Fuat Cebesoy hatıralarında[4] anlatır…
İngilizler olur da Amerikalılar olmaz mı?
Amerikalıların Osmanlı ülkesine gelişleri aslında daha eski, 1800’lerin başlarına dek gider.
Misyonerlik temelinde çalışmaları yaparlar, aynı zamanda istihbarat yapmadıklarını düşünmek saflık olur kanısındayım, elimizdeki onca veriye rağmen aksini iddia edebilirsiniz, sizin takdiriniz…
Okullar, kreşler, sağlık kuruluşları, pansiyonlar açarlar.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nı takiben, Tanzimat döneminden gelen kafa karışıklığını bir türlü çözemeyen “aydınlar” başta, toplumun ileri gelenleri kurtuluş çaresini birilerinin koltuğunun altına sığınmakta görürler.
ABD başkanı Wilson’ın yayınladığı prensiplerden oldukça etkilendikleri anlaşılabilen aydınlar grubu, kendi topraklarında Ermenistan ve Kürdistan isteyen Wilson’a ithaf, Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kurarlar.
Wilson Prensiplerine[5] dair okuma yapabileceğiniz birçok kaynak mevcut, genel bir izlenim için meselenin emperyal paylaşım kavgası olduğunu söyleyebiliriz sanırım.
Wilson, paylaşımda kendilerinin de taraf olduğunu hatırlatır eski kıtaya…
Amerikan mandası isteyenlerden aklınızda bir tek Halide Edip kalmış olabilir, Sivas Kongresi’nde Mustafa Kemal’e telgrafla iletir görüşlerini, Ali Kemal, Hüseyin Avni, Refik Halit, Celal Nuri, Ahmet Emin, Yunus Nadi gibi isimleri de ben yazayım…
“Bu insanların Amerikan mandası isteme sebepleri ise şöyledir:
1- Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumak, yani parçalanmasını önlemek.
2- Türklerin kendi başlarına adil ve istikrarlı bir yönetim kurup, ülkelerini genişletemeyecekleri fikrinin bulunması.
3- Azınlıkların bundan sonra da yabancı müdahalelerine sebebiyet verecekleri.
4- Türkiye’nin iktisaden geri kalmış olması.
5- Kapitülasyonların varlığı ve devletin ağır bir borç yükünün olması.
6-Türkiye’nin kalkınması için yabancı sermaye ve yabancı uzmanlara ihtiyaç duyulması” [6]
Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin kurucuları arasında olmasa da bir ilginç isim daha vardır Amerikan Mandaterliğini yanlış bulmayan…
İsmet İnönü!
Kazım Karabekir’e yazdığı mektubunda [7] şöyle söyler İnönü;
“Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faidesi olacaktır deniliyor ki ben de tamamiyle bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan bir Amerika’nın murakabesine tevdi etmek, yaşayabilmek için yegâne ehven çare gibidir.”
Burada anlatmaya çalıştıklarım, olayların sadece belli bir kısmı…
Atatürk Bandırma Vapuru’na bindi, Samsun’a çıktı, oradan Amasya, ver elini Erzurum, gelmişken Sivas’a da uğrayalım bari şeklinde anlatılan, olanları demokratik bir hukuk devletinde bir çeşit seçim çalışması tadında aktaranlara itirazımı yazmaya çalıştım…
Bu kurtuluşun hangi şartlar altında yapıldığını anlatmak, hayallerinizde yaratılan o resimlere birer fırça darbesi vurmaktı amacım…
Yazılarıma devam edeceğim, gerçeğin peşinden ayrılmadan, kayırmadan…
Sizlerden ricam sadece okumanız ve düşünmeniz, itirazınız olursa araştırıp, beni değil öncelikle kendinizi ikna etmeniz…
İleri teknoloji üretmek elmalı cep telefonu icat etmek değildir, dogmalardan sıyrılıp serbest düşünebilmektir kanımca…
Kulak verelim isterseniz tarihin içinden kopup gelen o sese; geleceğe dair hangi ipuçlarını göreceksiniz bu ifadelerde merak ediyorum…
” Hangi Wilson prensibi?
Wilson Prensipleri demek, Suriye, Filistin, Irak,İzmir, Adana’da vuku bulan işgallere seyirci kalmak mı demektir?… Manda ile istiklal nasıl korunacaktır?!
Esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir.
Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, istiklalden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.
Yabancı bir devletin himaye ve efendiliğini, insanlık vasıflarından yoksunluğunu, aciz ve miskinliğini itiraftan başka bir şey değildir…
Hâlbuki Türk’ün haysiyet ve izzet-i nefsi ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.
Böyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir!
Öyleyse ya istiklal, ya ölüm! ”
[8]
Altına imzamı atıyorum bu sözlerin…
Selamlarımla
[Kaynak](1. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/789/10126.pdf
2. http://www.atam.gov.tr/nutuk/sait-molla-nasil-calisiyordu
3. http://www.atam.gov.tr/nutuk/mister-frewa-yazdigim-mektup
4. Milli Mücadele Hatıraları, A. Fuat Cebesoy
5. http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-67-68-69/wilson-prensipleri-ve-liberal-emperyalizm
6. http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-58/mutareke-doneminde-amerikan-mandaterligi-tartismaları
8. http://banuavar.com.tr/banu-avarehven-i-ser-dayatanlara-ataturk-milli-irade-dedi/
Görseller için General Harington, Atilla Oral, kitabı kaynaktır, okuma önerisidir ayrıca.)
Selam. Anlıyorum efenim anlıyorum yorgunluğu, bitkinliği... anlıyorum; anlatmak istediklerin olup da anlaşilamadığını düşündürten o boş bakışların seni de içine çektiğini. Sus artık dercesine nefessiz bıraktıklarını... bitmezler belki anlamsız bulanlar. Her dönem anlama azmine balta vurmak için hevesle bekleyecekler. Beni bekledikleri gibi. Azim ağacı gerçek bilgiyle sulansın istemezler. Büyümeye çalıştıkça yırpranır yorulursun. Yine de alınan darbeleri dövme yapmak isterdim. Baktıkça kamçılasın yürüme isteğimi diye. Halbuki ne kolay değil mi anlamlandırmak. Bugünün olaylarının geçmişin teknolojik kılıflı versiyonu olduğunu görmek... bu yüzdendir ki tarihi objektif yazmazlar. Hele ki azmi sadece yükselmek olanlar! Mevzu para, makam değilse objektiflik çok büyük nimet verir tarihin kollarında. Yazına gelirsem, umarım bir gün kitaplardan bir ev inşa edersin. Yazılarıni okumaktan keyif alıyorum. Umarım yılmadan devam edersin bugünkü gibi. Sevgiyle.
Çok teşekkür ederim 🙏🏻
Ne güzel ne içten yazmışsınız...Okuduğunuz için, o kadar da yalnız olmadığımı gösterdiğiniz için, en büyük meselenin ne olduğuna bir kez daha işaret ettiğiniz için teşekkürler...
💐
Güzel ve nice kitaplılar yapman dileğiyle. Ya da tüm kitapların dijital forma dönüştürülmesi ve her birini yanımızda taşıyabilmek üzere de diyebilirim. :)
:D teşekkürler sevgili tahirozgen
Ben kitaplarımı bu halleriyle çok seviyorum :)
Her birini yanımda taşıyabilmek de çok çekici geliyor bir taraftan..
Selamlarımla
Çok kaliteli bir iş çıkarmışsın. Ben geleceğin geçmişe bakarak değil düşünerek şekillenebilebileceğini savunurum. Fakat bazen gerçekten ilham olabiliyor. Eline sağlık
Evet sevgili Doktor, tam bu noktayı işaret etmeye yönelik yazım...
Tam bağımsız olmak nedir?
Tarihin derinliklerinden gelen o ses ne anlatmaya çalışıyordu bizlere?
Günlük hayatımızın vazgeçilmez araçlarının ne kadarını kendimiz üretebiliyoruz? Ne kadar katma değerimiz var uygarlık adına?
Ve ne yapmalıyız?
Geleceği kurgularken geçmişi anlatmaya çalışmam bu soruların doğru karşılıklarını tartışabilmek için...
Slogan siyaseti veya hamasetle çözebilmemiz mümkün görünmüyor ya da kendimize ait markalarımız için olmayan montaj sanayiisiyle...Ancak çalışarak toplumsal birliktelikle bir şansımız olabilir kanaatindeyim.
Zengin kaynakları kendi yararımıza kullanabilmek meselesi bir bakıma...
Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim:)
Sağlıcakla kalınız efendim
🍀
upvote for me please? https://steemit.com/news/@bible.com/2sysip
This post has received a 1.56 % upvote from @drotto thanks to: @cinelonga.
Paylaşım için teşekkürler.
Vakit ayırıp okuduğunuz için ben teşekkür ederim:)
Selamlarımla
Congratulations @asenakorkut! You have completed the following achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :
Award for the number of posts published
Click on the badge to view your Board of Honor.
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word
STOP
To support your work, I also upvoted your post!
Do not miss the last post from @steemitboard:
SteemitBoard World Cup Contest - Round of 16 - Day 4
Participate in the SteemitBoard World Cup Contest!
Collect World Cup badges and win free SBD
Support the Gold Sponsors of the contest: @good-karma and @lukestokes
Okumayı sevdiğim konulardan birisine değinmişsiniz teşekkür ederim fakat bir konunun okurken akıcılığı bozduğunu düşünüyorum.
Yazdığınız bir bilginin kaynağını en alta koyduğunuz zaman, o kaynağı okumak için aşağı kaydırmak, kaynağı okuduktan sonra da "Nerede kalmıştım ?" diye aramak, benim okurken akıcılığımı bozdu.
Fakat yine de gayet keyif alarak okudum, teşekkür ederim.
Geri bildirim için teşekkürler, formatla ilgili dertlerimi çözemiyorum:)
Ben alışana kadar atacaklar beni buradan sanırım:D
Zaman ayırıp okuduğunuz için ayrıca teşekkür ederim,
Selamlarımla