Heidelberg
Almanya kafamda hep gitmesem de çok şey kaybetmeyeceğim bir ülke olarak formatlanmış olsa da Heidelberg'i gezdiğimde bu önyargım yerini mahcubiyete bırakmıştı. Zaten bu küçük kente bir yılda gelen 3 milyon turist de yanılıyor olamazdı.
Ren nehrinin sağ kolu Neckar'ın ikiye böldüğü, rengarenk ağaçlarla örtülmüş iki tepe arasında kurulmuş bir üniversite şehri Heidelberg. İlk gün dokunsan ağlayacak sisli havasıyla bana göstermedi kendisini. Bugünse soğuk ama net. Kaldığım yer Guesthouse Heidelberg tertemiz, rahat, süper konumda. Bu konuda alçakgönüllü olamayacağım; her zamanki gibi mükemmel bir seçim. Şehri kafamda konumlandırmak için yaptığım benzetme beni güldürse de Kızılay Meydanı diyeceğim Bismarckplatz'a sadece 500 metre. Bismarckplatzdan başlayan Haupstrasse sağlı sollu restoran, kafe ve dükkanların sıralandığı şehrin en canlı ve uzun caddesi. Cadde Karlstor (Karl'ın Kapısı) 'da sonlanıyor. Yol boyu Providenz Kilisesi karşılıyor beni. İçi oldukça sade, kulesi az ilerideki Kutsal Ruh kilisesinden klonlanmış.
Biraz ileride Universtatplatz bulunuyor. Ara ara değişen sokak şarkıcıları meydanı hiç boş bırakmıyor. Marktplatz'a kadar ara sokaklara gire çıka adımlıyorum caddeyi. Meydanın bir tarafını kırmızı tuğlalardan yapılmış heybetli Heiliggeistkirche (Kutsal Ruh Kilisesi) diğer tarafını içinde turizm ofisinin olduğu Rathaus Binası oluşturuyor. Tam ortasında savaştan sonra şehrin toparlanmasını sembolize eden Herkül heykeli ve hemen altında da çeşmelerinden suların aktığı bir havuz var.
Küçük hediyelik eşya dükkanları ve kafeler meydana bakıyor. Buraları gördükçe Tepe Prime'da arkadaşlarla otururken 'Süper oldu bu meydan' diye konuşmamız aklıma geliyor, gülümsüyorum. Markplatz'ın hemen yanı Kornmarket yani Mısır Meydanı. Şekilli kesilmiş ağaçları, renk renk binalarla sarılmış bu meydan bence şehrin en şirin meydanı. Ortasındaki 1700'den kalma kucağında melek olan Meryem heykeli var. Hemen arkasında kale kendisini gösteriyor. Akşam saatlerinde o yıllara ait kıyafetleriyle içinde mum yanan feneriyle bir asker nöbet tutuyor.
Karlplatz birkaç adım mesafesinde. Kalenin tüm ihtişamını gösterdiği yer burası. Ortasında yeni olduğu belli ama tarihi yapıyı hiç bozmamış Sebastian Müller Çeşmesi duruyor. Kutsal Ruh Kilisesine devam ediyorum. Kilisenin hemen yanından Karl Theodor Köprüsüne (Altebrucke, Old Bridge) yol uzanıyor. Her ne kadar Altebrucke deseler de 2.Dünya Savaşından sonra yapılmış bu köprü. Ama şehrin sembollerinden. Köprüye tüm havasını veren kulelerini veriyor. Soldakinin ayağında her turistin kafasını içine sokup fotoğraf çektirdiği elinde ayna olan bir maymun heykeli var. Fotoğraf delisi Japonlar bir rahat bırakmıyorlar maymunu. Neckar'ı geçer geçmez Filozoflar yolu kendisini gösteriyor. 'Burayı nefes nefese tırmanırken insan nasıl filozof olur' diye düşünürken eski şehrin en güzel manzaralarını sunan panoramik teraslara ulaşıyorum. Sessislik ve temiz hava dolduruyor içimi. Tekrar Kornmarkete dönüp funikülerle kaleye çıkıyorum. Kalenin kapısını güzel bir avluya açılıyor. Sağa Alman Eczacılık Müzesi, sola dünyanın en büyük şarap fıçısınına ev sahipliği yapan bina yerleşmiş. Fıçıya adını cüssesine rağmen 'Bir kadeh daha içer misin?' diye sorulduğunda 'Perche no?' (Neden olmasın ?) diye cevap vermesinden alan cüce Perkeo bekçilik yapıyor. Avlunun hemen karşısındaki geçitse terasa açılıyor. Buradan tüm şehir izlenebiliyor. Meydanların komşuluğu, kiliselerin konumları, Odenwald (Oden Ormanı) 'un tüm güzelliği daha net anlaşılıyor.
Güneş sönerken öğrenciler de amfilerden publara geçiyor. Ben de Kalplatz'ın köşesindeki eski öğrenci barı Sepp'l and Zum Roten Ochsen'e gidip pencere kenarında bir masaya oturuyorum. Restoranın köşesindeki yaşlı piyanistin parmaklarından çıkan 'What a wonderful world' şarkısına eşlik ederken, günü kızarmış sosis ve birayla bitiriyorum.
Photos: alialtan®
Çok iyi fotoğraflarla güzel bir gezi yazısı olmuş. Küçük bir şehir için 3 milyon turist inanılmaz bir rakam bir de ilginçtir fotoğraflarda bir tane bile araba yok. :)
Çok teşekkür ederim... Olaya araba açısından hiç bakmamıştım. Mesajınızdan sonra paylaşmadığım diğer fotoğraflara da baktım hiçbirinde de araba yoktu :)
Anlattiginiz yerler sehirin tam merkezi olsa gerek. Anlatim gucunuzden gitmis kadar oldum sayenizde :). Bende Belcika'da yasiyorum genelde buralarda sehir merkezlerine bir yerden sonra araclari almiyorlar. Hatta yasadigim yerde de bi kac sene once boyle bir uygulama getirildi. Onceleri kizmis olsamda sehir merkezinde yuruyus yaptigim zamanlarda nekadar isabetli bir karar aldiklarinin farkina vardim. Belkide budur sebebi araclarin olmamasi.
Congratulations @saaltan! You have completed some achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :
Award for the number of upvotes received
Award for the number of upvotes
Click on any badge to view your own Board of Honor on SteemitBoard.
For more information about SteemitBoard, click here
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word
STOP