Kış Önerileri Serisi - Movies First!

Bir seri yazmaya başlamam için bundan daha yerinde bir konu olamazdı. Evet, gerçekten tam bir kış insanıyım. Kar tanelerini seviyorum, havanın soğuk olmasını, yağmur başladığında insanların adımlarının hızlanmasını, sıcak içecekleri, kalın kıyafetleri, gri gökyüzünü seviyorum. Bu yüzden hazır yılın en muhteşem mevsimindeyken, bir kış önerileri serisi hazırlayarak, bana göre kış aylarında yapılması en keyifli şeyleri sizinle de paylaşmak istedim.

Benim için kış mevsiminin en harika yanlarından biri soğuk havanın hepimizi evlerimize hapsetmesi, bu önerileri hazırlarken de hepinizin birer ev kuşu olduğunu varsayıyorum :) Öyleyse işten, okuldan ya da günlük sorumluluklarımızın getirdiği herhangi bir rutinden kurtulduğumuz anda evimize koşup kendimizi koltuğa atıyor ve kareli battaniyemize sarılıyoruz. Sürükleyici bir kitap, keyifli bir film, kahkahalara boğan bir dizi, huzurlu bir şarkı ve sıcak bir çay ya da kahveyle o koltuk gerçekten dünyanın en muhteşem yerine dönüşebilir. O zaman artık önerilere geçelim :)

Midnight in Paris

Serinin ilk yazısında önceliği filmlere vermek istiyorum. Önereceğim ilk film ise Woody Allen’ın en bayılarak izlediğim filmi “Midnight in Paris”. Filmde kahramanımız hayal gücü sınır tanımayan bir yazar. Paris’in ara sokaklarının muhteşem atmosferi, çoğumuzun aklında yer edinen geçmiş zamanlarda her şeyin daha güzel olduğu hissi ve sanatseverleri şaşırtacağına inandığım sürpriz karakterleriyle bu film gerçekten soğuk bir kış akşamında içimizi ısıtmak için yaratılmış gibi. Ben izlerken bana başka bir dünyadaymışım gibi hissettiren filmlere bayılıyorum, eğer siz de hayal kurmanın sihrine inanıyorsunuz bu filmi mutlaka izleyin derim.

Wristcutters: A Love Story

İkinci filme geçmeden önce birlikte bir düşünelim istiyorum; başınıza çok kötü bir şey geldi ve daha fazla dayanamayarak kollarına atıldığınız ölüm bile sizi bu durumdan kurtaramadı, aksine şimdi daha fazlasıyla karşı karşıyasınız ve bu sefer kaçacak pek bir yer yok.. Konusu çok ilgimi çektiği için merakla izlediğim “Wristcutters” yalnızca intihar edenlerin gönderildiği bir evrende geçiyor. Başta tüm işler sarpa sarmış gibi gözükse de ara sıra yaşanan mucizelerle film sakin ama masalımsı bit tatta ilerliyor. Bazen okuduğumuz bir kitabı ya da izlediğimiz bir filmi içinde geçen bir cümlesi için bile çok severiz ya bence bu film de biraz öyle. Yani tüm film boyunca gözlerinizden kalpler çıkmıyor ya da nefesinizi tutmuyorsunuz ama bittiğinde ağzınızda kesinlikle güzel bir tat bırakıyor. Kısaca yoğun ve soğuk geçen bir günün ardından bu filmin size çok iyi geleceğine inanıyorum :)

Before Sunrise

Önereceğim son film, daha doğrusu filmler ise 3 devam filminden oluşan Before serisi. Serinin ilk filmi olan “Before Sunrise” ile Viyana’da başlayan hikaye, ikinci film “Before Sunset”te Paris sokaklarına doğru uzanırken, geçmişi alt etmesine alışık olduğumuz zamanın kıskacından sıyrılışıyla hep aradığımız o masalsı aşkın ruhunu yaşatıyor. Serinin kapanış filmi olarak bizi bu kez Yunanistan’da karşılayan “Before Midnight” ise biraz daha tatsız gerçeklerin yüzümüze vurulduğu bir son ama merak etmeyin hiçbir gerçek seri boyunca bitmesin isteyeceğiniz o uzuuun uzun sohbetlerin büyüsünü bozabilecek güce sahip değil. Eğer sakin bir cuma akşamı planlıyorsanız bence bu 3 filmi de arka arkaya izleyip bir gecede bitirmelisiniz. En azından ben öyle yaptım çünkü bir kere izlemeye başladığınızda zaten o iki kişilik dünyanın etkisinden kolayca sıyrılmayı başaramıyorsunuz.

Evet, kış mevsiminin ruhuna çok yakıştığına inandığım ve sizinle mutlaka paylaşmak istediğim filmler sanırım (şimdilik) bu kadar. Umarım hepsini izler ve en az benim kadar çok beğenirsiniz.

Not: Tam bu noktada belirtmem gereken bir şey var, çoğunluğa farklı hissettirdiğinden emin olsam da benim için kış, her şey güzel olacak dedirten hislerin mevsimi ve çoktan fark etmiş olmalısınız ki bu liste de biraz o yönde ilerliyor :) Dizi önerilerimden bahsedeceğim diğer yazıda görüşmek üzere..