Aynada Görmek İstediğim vs Gördüğüm
Anın müziği, LA FEMME- Sphynx
Fransız çizer Jean Pierre Gibrat’ın Cecille karakterini çok severim. Yanılmıyorsam flaneur yayınevinin çıkardığı Türkçe bir kitabı basılmıştı Gibrat’ın. Yalnızca iki kez basımı yapılan bu kitabı piyasada bulmak zor. İnternette ikinci elini bulmak mümkün. Kitabın adı “Erteleyiş / Le Sursis ”. Tavan arasında saklanan asker kaçağı karakterimiz ve güzel kızımız Cecille arasındaki tatlı romantizmi anlatan bu kitap benim için önemlidir. Cecille, ilham kaynağımdır. Naif, derin ve çekici. Diğer bir Gibrat karakteri Jeanne ise olmak istediğimdir. Cesur, cüretkar ve etkileyici. Bu iki kadının ortak noktasıysa kendilerine olan güvenleri ve bağımsızlıklarıdır.
Rol modellerimizi kendimiz seçebiliyoruz. Fakat karakterimizi yirmi yaşına gelene kadar büyük ölçüde çevremizdeki insanları örnek alarak oluşturuyoruz. Ailemiz ve tanıdıklarımızın çoğu kendi tercihimizin dışında yakın olduğumuz insanlardır. Bu yüzden henüz ne olmak istediğinize karar vermediğiniz yaşlarda, karakteriniz rastlantısal olarak şekilleniyor vehayatın geri kalanında törpülenme çabası içinde oluyorsunuz. Benim adıma bu böyle. Kendini olduğu gibi sevdiğini söyleyen ve değişimi reddeden insanlara ne mutlu diyorum. Ne yazıkki ben değişimin şart olduğunu düşünüyorum. “Çünkü insan özünü seçebilen canlıdır”
Gel gelelim değişim pek de kolay değil. Rahatlık alanından çıkmak, eleştiriyi göğüslemek başlarda daha zor belki de. Değişime karar verdikten ve neyi istediğini bildikten sonra kendini kabul etmek de zorlaşıyor. Örneğin hayatınızda çekici ve kültürlü birini istediğinize karar verdiniz. Bu yüzden kendinizi geliştirmeye karar verdiniz. Fakat yeteneklerinizin ve görünüşünüzün belli sınırları olduğu gerçeği yüzünüze tokat gibi çarptı. Bu noktada kendinizi yeniden kabul etmek de zor oluyor. Yani değişimi istemenin ilk riski, değişimden beklentinizin sınırlarınızı aşması ve bunun sonucunda kendinizi beğenmemeniz. Çok sayıda estetik ameliyat yaptırmış insanları düşünün. Acıyı göze alırlar defalarca ama beklentileri bir türlü karşılanmaz ve ameliyatların sonu gelmez. Bu durum insanı depresyona itiyor.
Kendi psikolojimi korumak adına bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Çünkü değişim süreci ince bir çizgi, farkındayım. O yüzden psikolojiyle ilgilenmeye başladım.
Freud’a göre kişisel çelişki, yaratıcılığın başlangıcını göstermektedir. Buna paralel olarak bir çok ressamın hayat hikayesinde travmaların ve depresif dönemlerin olduğunu biliriz. Gustave Courbet’in Depresif Adam isimli oto portresi ruhsal durumunu açıkça yansıtması ve duyguyu karşısındakine geçirebilmesi sebebiyle benim çok hoşuma gider. Nitekim stresli ve kasvet dolu günlerin sonunda aynada gördüğüm ifadedir. Resimle psikolojinin ilişkisi açıktır. Bastırılmış duygusal birikiminizi resim çizerek boşaltabilirsiniz. Bu resme yaratıcılık olarak yansıya bilir. İnsan sormadan edemiyor acaba yaratıcılık mı depresyondan depresyon mu yaratıcılıktan besleniyor?
Bugün yazımda ilham aldığım, olmak istediğim ve çoğunlukla olamadığım Jeanne ve Cecille’den bahsettim. Bu güzel çizgi romanı incelemenizi tavsiye ederim. Ayrıca psikoloji(m) ve yaratıcılık hakkında fikirlerimi paylaştım. Benim yaratıcılığımı besleyen çelişkinin değişime olan istekliliğim ve direncim. Sizinki ne?
I am @sochul of the Korean community.
I support the tr community.
The Korean community was also small.
But now it's getting bigger.
You are the Pioneer of the tr community who wrote this article.
cheer up!
Thank you for hardworking for us!