Anılar Her Zaman Güldürmezler - Tomi
Hikayenin önceki bölümünü okumak için buraya tıklayın
1. Bölümün Devamı (1.2):
Anılar Her Zaman Güldürmezler
Tomi yerle bir olmuş eski su deposunun kırık parçalarını incelemeye başladı. Bu kırık parçaları kullanarak yeni bir şeyler inşa edebilir mi diye düşünüyordu. Hem kırık parçaları indirip kaldırırken hem de bir şeyler üretme fikriyle küçük bir heyecan içindeyken arada bir uzaklara, dağlara ve gökyüzündeki bulutlara bakıyor ve yavaş ve derin nefesler alıp veriyordu. Uzun zamandır evinin çevresinden başka bir yere gitmemiş olmasından dolayı bu farklılık ona çok iyi gelmiş ve temiz kar kokusu adeta ciğerlerini açmıştı. Tomi ara ara tepelere göz atarken bir şey gördüğünü sandı. Farklı ne görebilirdi ki? Kedi? Köpek? Acaba orada bir insan vardı da Tomi’yi görünce fark edilmemek için saklanmış mıydı? Şu koskoca dünyada tek başına olma düşüncesi Tomi’yi her zaman ürkütmüştü. İçini büyük bir merak, amansız bir heyecan kapladı. Adeta kalbi hızlandı, sırtından soğuk terler akmaya başladı ve kendini tutamayıp ayağa kalktı. Tomi bir yandan orada kimsenin olup olmadığını anlamak, eğer biri varsa bunu öğrenmek için ara ara tepeye doğru sesleniyor ve adeta koşar adımlarla tepeye doğru ilerliyordu. Bir an duraksadı. Neden? Çünkü bir elinde çiftesi vardı ve eğer tepede biri varsa bile silahı görürse korkup kaçabilir veya Tomi’ye saldırabilirdi. Tomi bu riski asla göze alamazdı. Silahını hemen görünmeyecek, arkada kalacak şekilde omzuna astı ve yoluna devam etti. Bir yandan da eğer orada biri varsa kendine saldırmasından çok korkuyordu. Tomi böyle yoğun duyguları en son bir başkasının evine gizlice girdiğinde yaşamıştı. Evet, o ev. Tomi’ye ilk başta kâbus olan, onu kısa süreliğine sırat köprüsüne götürüp geri getiren, koskoca bir kış boyunca üstünü örten ve hayatta kalmasını sağlayan o ev.
Tomi hızla ilerlemeye devam ediyordu. O ilerledikçe soğuk kar havası ciğerlerine doluyor ve kar havası boğazını kestiği için nefes nefese kalıyordu. Hatta bir an öyle bir nefes aldı ki; o nefesi geri verirken öksürmeye engel bile olamadı. Daha sonra durup bir dakika kadar dinlendikten sonra tepeye doğru tırmanmaya devam etti. Artık gördüğünü sandığı şeyin olduğu yere kadar gelmişti ama hiç kimseyi göremiyordu. Etrafta hiçbir canlılık belirtisi yoktu. Bu nasıl olabilir? Tomi kendinden çok emindi. Orada bir şey vardı. Orada bir şey olmak zorundaydı. Bu kadar yolu boşu boşuna gelip, bu kadar nefessiz kalmak boş yere olamazdı. Tomi ağlamaklı gözlerle bir aşağıya bir yukarıya bakıyordu ama nafile. Orada hiçbir canlıdan eser dahi yoktu. Tomi sinirlendi, çok sinirlendi. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Haykırdı. Tomi tüm siniriyle haykırırken bile içten içe orada birinin olmasını ve artık yalnız olmamayı istiyordu. Sonuçta bir düşmanın olması bile koskoca dünyada yalnız başına olmaktan bin kat daha iyidir. Tomi bir sağa bir sola adım atıp etrafı kolaçan ederken sinirden ayağıyla yerdeki karlara vurdu. Etrafa saçılan karların arasında mavi bir şey gözüne çarptı. Az ileriye düşen o mavi nesneye yaklaşıp eline aldığında kendini tutamadı. Biraz önce bağırarak sinirden sağa sola dönen adam şimdi elinden şekeri alınmış mazlum bir çocuk gibi sessiz sessiz ağlıyordu. Gözlerinden yanağına düşen her damlada adeta boğuluyor, okyanusların en dibine batıp batıp çıkıyordu. Tomi’nin elindeki bir çiçekti. Bir kardelen. Neden bu kardelen onu bu kadar üzmüştü? Neden gözyaşlarını sadece bir çiçek için heba ediyordu? Orada hiçbir canlıdan eser yok değildi. Orada bir kardelen, onu çocukluğuna götüren ama geri getirmeye gücü yetmeyen bir canlı, bir çiçek vardı. O çiçek mavi bir kardelendi. Peki neden basit bir çiçek Tomi’yi bu kadar üzüyordu? Bir çiçek bunu nasıl başarıyordu?
Tomi daha ana sınıfına bile gitmiyorken kış aylarında annesiyle birlikte sımsıkı giyinir, eline bir sopa alır ve keşfe çıkardı. O keşifte sadece bir amaçları olurdu. Güzel kardelenler toplayıp onları kurutmak. Bunu Tomi on beş yaşına gelene kadar her kış yaptılar. Her kış istisnasız bir şekilde gidip kardelen çiçeği topladılar. Daha sonra o kardelenler kurutulur, yaprakları özenle koparılır ve iyi şans getirmesi için en yakınlarına hediye edilirdi. Bu hediyeyi alan kişiler ise o kardelen yapraklarını ileride çocuklarına vermek, onlara böyle güzel anılarını anlatmak ve yakınlarından bahsetmek için özenle saklardı. Tomi yıllarca annesiyle bu geleneği sürdürmüş, biraz büyüdükten sonra da artık çocuk olmadığını söyleyip bunu yapmayı bırakmıştı. Ah, keşke bırakmasaydı. O günleri öyle çok özlemişti, annesiyle geçirdiği o anlara öyle hasret ve uzak kalmıştı ki göz pınarı durmak bilmiyor adeta bir şelale gibi akıyordu. Tomi’yi bu kadar ağlatan şeylerden birisi de bir daha bu anıların tekrarını asla yaşayamayacak olmasıydı. Üstelik böyle anısı olan, bu kadar değerli bir şeyi dakikalarca fark etmeyip bir de tekme atarak koparmıştı. Bunu fark ettiği zaman adeta suçluluk duygusunu iliklerine kadar hissetti ve ne kadar aciz olduğunu, böyle bir şeyi nasıl unutup fark edemeyeceğini sorgulamaya başladı.
👍🏻👍🏻👏🏻
Güzel bir yazı olmuş elinize sağlık
çok teşekkürler 😊
👍